18- Tarık Asilzade

372 37 9
                                    

Elindeki silahı daha sıkı tuttu Lehep. Hedefine ayarladı ancak her ne kadar sıkıp indirmek istese de emri bekledi. Ya da durun, ne emriydi Allah aşkına? Lehep asker miydi? Değildi. Tek tabancaydı. Her zaman böyle olmuştu. Şimdi niye alttan almasına gerek olsundu ki?

"Herkes yerinde mi? Emrimle birlikte gi-" Cümlenin bitmesini özellikle beklemedi Lehep. Takım elbiseli özel korumalardan birini, hemen kapıda olanı indirdi elindeki susturuculu tabancayla.

Susturucu vardı da, bir ordu adamın içinde biri yere kanlar içinde yığılınca da zaten sese gerek kalmazdı dikkatlerini çekmek için. Herkes silahlarını bellerinden çıkardığında, panik havası da saniyesinde yayıldı.

Dolu dolu bir küfür savurdu binbaşı. Sinirden yüzünde bir gülüş yer aldı Lehep'in. Cinnet geçirecekti nefretinden. Hobisi kan çıkarmaktı, ondan bile keyif almıyordu yanında bu iri binbaşı olduğunda.

Onun keyfi yoksa karşısındakinin de olmayacaktı. "Ağır konuşuyorsun. Ulusal mahkemede yargılanman için dilekçe yazacağım Türko."

"Sikini mürekkebe bula da yaz, puşt. Emrimi bekle demiyor muyum lan sana?"

Eksik Türkçesini zorlayıp cümleyi kafasında oturttu, çok kısa bir an gözünde canlandırdı Lehep. Hayal gücü takdire şayandı ancak iki eli kanda olsa bırakın takdir etmeyi, memnuniyetsiz bakışlarını bile yumuşatmazdı.

İyice yasladı sırtını korumalarla dolu evin bahçesindeki ona siper olan ağaca. "Emirlerin yalnızca askerlerin için geçerli."

Sessiz kaldı binbaşı. Aynı hizada, sağında kalan maskeli Lehep'e baktı. Sinirden kör gözü atıyordu. Ovuşturup silahına geri indirdi elini. "Eski plan bu özürlü yüzünden iptal. Timuçin, dikkatlerini dağıt." dedi. Onay aldığında keskin nişancıları olan Timuçin bir bölgeyi tarıyordu. Tüm korumalar o yöne odaklandığında "Lehep'le içeri gidiyoruz. Fethi, sende peşimizden gir." diyip önden ilerledi.

Binbaşı Deccal ve Lehep... İşte şimdi büyük beyaz perdede yayınlanan iki baş karakter buluşmuştu.

Aslına bakarsanız çokta havalı bir buluşma değildi. Bahçe kapısından mutfağa girilecekti ancak ikisi de dar kapıdan ilk giren olmalılardı. Bu iki erkeğinde bir çeşit güç gösterisiydi.

"Çekilsene." diyip sonuna da bir küfürü çalmıştı Deccal.

Lehep konuşmadı. Küfürden de hoşlanmazdı konuşmaktan da. Omuz atıp kapıya doğru ilk adımı atıyordu ki yanındaki iki metre adam bel boşluğuna vurmuştu. Büyük bir nefes verdi. Kurşun yediği bölgeden sadece biriydi. Ruhu çıktı, geri girdi sanki. Onun ruhu bedenine girene kadar da Deccal mutfağa girdi.

Elinde silahlarla odalarda kim var kim yok cinsiyet veya yaş fark etmeksizin taradılar. Bu evde olan kimse yaşayacak kadar iyi değildi. Lehep hâlâ su kıtlığını, sınırlı kaynakları bahane ediyordu. Keyfini dile getirmiyordu. Deccal de o da yoktu. Tamamen ölüm makinesi olduğu içindi.

Bir yerde "Sen çık." dedi Deccal. Emri dinlediğinden değildi Lehep'in, sadece mantıklı olduğu için çıktı merdivenleri.

Üst katta daha az koruma vardı. Umrunda da değildi korumalar ya da kimin daha çok leş aldığı. Tek istediği şu işi bir an önce temizlemekti. Daha sevgilisiyle bir aile kurması gerekiyordu.

Düşünmüş, taşınmıştı. Ali'nin çocuğu asla olamazdı. Cüzzam cinsel temaslarla çok büyük oranda bulaşıyordu. Mahfer'ine bunu yapamazdı ancak belki bir çocuk evlat edinebilirlerdi. Hatta Mahfer'i, gün ışığı isterse iki, üç, dört... Kaç tane isterse.

Kod Adı: LEHEPWhere stories live. Discover now