1.1

46 10 28
                                    

2023 | taslak

I

Yalana inandığınız zaman gerçek tam olarak ne olur?

Bana kızıyorlardı. Olmayanları gerçeğim kabul etmem mi yoksa sürekli gerçeğimi değiştirmem mi onları rahatsız ediyordu anlayamıyordum. Ben de kafalarının karıştığını düşünerek çevremdekilere tek bir hikâye sundum. Gerçekten gerçek olmasını umursamıyorlardı, sabitlik istiyorlardı. O halde ikincisi dedim kendime. Onları değişim rahatsız ediyordu.

Ama bu pek de doğru değil, öyle değil mi? Benim değişim geçirdiğim falan yok. Değişim gelişmek demektir, bense yalnızca kabuk değiştiriyorum, deniyorum çünkü hangisi benim bulamıyorum.

II

Alkışların kafamın içinde patladığı bir gündü. İmza günlerinin izdihamlarını düşününce bu kadar gürültüye alışmış olmayı bekliyordu insan ama işte buradayım, beni ve yeni kitabımı kutlayan bir güruhun arasında, kolları olmadığından sebep kendimi çıplak hissettiğim bir elbisenin içinde, arkaya yaslanmayı imkânsızlaştıran bir sandalyede oturmuş asla bitmeyen ellerin birbirine çarpışını dinleyerek gülümsüyorum. Bundan birkaç saat önce yayıncım beni kenara çekip kibar olmam konusunda uyardı da ondan.

"Rahatsızlık duyduğun herhangi bir duruma karşı yüz asmak, somurtmak yasak. İnsanlarla iletişimi az düzeyde ve profesyonel sınırlarda tutuyorsun yoksa sohbetten sıkıldığında işleri karıştırdığını ikimiz de biliyoruz."

Doğruyu söylemek gerekirse alkışların arkasındaki yüzleri göremiyordum. Her biri aynıydı. Süslenerek gelmişler, yüzlerinde öne çıkmak isteyen makyajları ile birbirlerinin aynısı ifadelere bürünmüşler. Her biri gülümsüyor, her biri mutlu gibi duruyor ama aslında neyi alkışladıklarından bihaberler. Kitabımı okudular mı? Peki ya daha öncekileri? Yaptığım, çabaladığım işi görebiliyorlar mı? Yarattığım karakterleri anlayabiliyorlar mı?

Bu insanların gözlerine ulaşmayan dudak kıvrımları vardı.

Ben de onlardan biriydim. İş ortaklar ve arkadaşları, tanıdıklar ve dostlar yanımıza gelerek sevgilerini, dileklerini iletirken ellerini sıkıyor, omzuma veya dirseğime değen parmaklara katlanarak gülümsüyordum. Gözlerimin içinde ne görüyorlardı acaba diye merak ederken buldum kendimi. Gözaltlarımda biriken uykusuzluğu kapatma çabam belli oluyor muydu?

"Sen yine uyumadın değil mi?" demişti yayıncım, elinde bir fırçayla suratıma doğru uzanırken. "Zavallı bedenin, birazcık ilgi için nasıl da yalvarıyor."

Uyumamaktan ziyade uyuyamıyordum ama kelime dilimde yuvarlanıp şekil alamadan suratım onun ellerinde bu gerçeği kapatmıştı çoktan. Bu ufak detay onun için pek de önem arz etmiyordu ne de olsa. Sonuç aynıydı: Uykusuzluktan moraran gözaltları ve yorgun gözler. Eşittir suratsız bakış. Fakat bir artısı vardı ki daha fazla söz dinler oluyordum. Bazı vakitler en azından. Uykusuzluk omuzlarıma çöktüğünde, gözlerim kapanmak için yalvardığında ve koltuğumda bayılarak uyku diyebileceğim birkaç saati tadacak kıvama geldiğimde.

Geri kalan vakitlerde çekilmezliğimin katlanarak arttığını söylerler. Bu belki doğrudur, belki de değil. Kendime karşı nasılsam onlara da öyleyim. Ne düşünüyorsam, gerçek ya da değil, olduğu gibi söylüyorum. Sorulara uygun bulduğum yanıtları veriyorum ve bazen savunmadığım bilgilerin arkasında duruyorum, sırf farklı bir açıdan tartışalım diye. Sanırım bu onları yoruyor. Zihinlerinde birden fazla karakter ve hayat barındırmaya alışık olmadıklarından olsa gerek. Ben de kendimi dizginlemeye uğraşıyordum.

hiçin umuduyla her şeyin umutsuzluğuHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin