1.2

27 8 22
                                    

III

"Annem vefat etti," demiştim uzun zaman öncede kalmış bir arkadaşıma. Sorduğu tek şey ailemin hali vaktiydi. Bakışlarımı ona kaldırmamıştım bile, doğal bir şekilde, gerçek oymuşçasına kahvemi yudumlamadan önce söyleyivermiştim işte.

Oysa bu doğru değildi. Kimsenin öldüğü yoktu. O kadar dürtüseldi ki kelimeler, o an kafamın içinde annesi ölmüş bir karakterdim, böyle hayal ediyordum. Ne tepki verecek görmek istemiştim.

Cümlelerim kendiliğinden ortaya çıkıyordu. Her zaman, ben düşünemeden. Onlara yetişmekte sorun yaşamam bir yana böyle bir çabaya girmiyordum bile. Fakat bunun insanları rahatsız ettiğini öğrendikten sonra dilimi ısırmak zorunda kaldığım çok sefer oldu. "Etrafta dolanıp insanlara hayatın hakkında yalanlar söyleyemezsin," demişti annem bir keresinde.

"Seninle bir ilişkileri yok ki, ölüp ölmemenden onlara ne?"

"Seni tanımaya çalışıyorlar Menes, kimsin, hayatın nasıldı ve bugün olduğun kişide ne gibi etkileri oldu yaşadıklarının. Bunlar önemli şeyler ve insanlara olmayan gerçekler sunup sonra da seni tanımalarını bekleyemezsin."

Ama ben buyum ki demek istemiştim. Hayatlar uydururum ben. Onun haricinde kimdim ki?

Sürekli fikirler geliyor ve gidiyordu. Gelişiyor ve orada öylece duruyorlardı. Birçok dünya ve birçok karakter vardı. Aidiyetsizce zihnimin salonlarında gezinip duruyorlar, bir yere girmeye çalışıyorlardı. Sahneler vardı, birileri ölüyor ve kanları hangi yöne akacağında kararsızdı. Ortada ben vardım, kimilerini hazır dünyalara yönlendirmeye, kimi dünyalar henüz yapım aşamasında olduğundan önlerindeki sırayı yatıştırmaya çalışıyordum. Replikleriniz diyordum. Repliklerinizi ezberleyin!

Düzenliyorum, düzenliyorum, düzenliyorum. Ne zaman ye-terli olacak? Sonra ansızın, elimden çıkıyorlar. Artık sadece bana ait değiller, herkes görüyor. Sabahladığım gecelerimi de görebiliyorlar mı, merak ediyorum. Kararsız kaldığım cümlelerin izleri hala duruyor mu? Çıkmış karakterlerin hayaletleri orada mı veyahut ansızın oluşan sahneler belli oluyor mu?

Kitaplar için hayatlar uydurduğumda bu kimseyi rahatsız etmiyordu. Hayatım belli parçalarında kalan insanlar neden öteki kısımların gerçekliğine bu kadar takılıyordu buna anlam veremiyordum.

"Yazdığın karakterlerden biriymişsin gibi kendine hayatlar uydurarak gerçeklikten kaçamazsın." Bunu kimin söylediğini anımsamıyorum ama annemdir herhalde. Yalnızca ilk duyduğumda üzerinde oldukça fazla düşündüğümü hatırlıyorum. Bir de cümleyi, sürekli, her sabah. Zihnimden asla çıkmıyor.

Kendime hayatlar uydurmak. Yaptığım bu muydu? Gerçeklikten mi kaçıyordum? Gerçek neydi ki? Benim gerçeğim hayatlar uydurmaktı. Tepkileri ölçmek, insanları izlemek ve öğrenmek. Karakterler yaratmak için insanları tanımam gerekiyordu. Bunun için de inceliyordum işte.

Hala rahatsızlıklarının sebebini tam olarak anlayabilmiş değilim. Yine de hayatımda sürekli olacak kişiler için tutarlı bir hikâye sunmaya dikkat ediyorum ve hayatlar uyduran karakterler yazıyorum.

IV

Neleri sevdiğimi size söyleyemem ama en azından neyin beni rahatsız ettiği, huysuz ve çekilmez yaptığı hakkında az çok fikrim var. Mesela, uçakları sevmiyordum. İnişe geçmemize hala birkaç saat vardı ve boynum ağrıyor, sırtımı artık hissetmiyordum. Rahat edememenin getirdiği huysuzluk, hâlihazırda orada olanı ikiye katlıyordu. Yemek yemeyi sevmezdim, çiğnemek ve çiğnemek o kadar yorucuydu ki mümkün olduğunda kaçındığım bir eylemdi ama acıkmıştım ve açlık hissini de sevmezdim. Uzanamıyordum, yatamıyordum, kollarımı istediğim yere dayayamıyordum. Tüm bu işkencenin amacı neydi? Yeni kitabımın çıkışı ülkenin en büyük fuar etkinliğine denk geldiğinden yapılacak bir haftalık bir programa katılmak. Evimden uzak, kendi alanımdan uzak, yatağımdan ve bildiğim kapılar ve koridorlardan uzak.

hiçin umuduyla her şeyin umutsuzluğuWhere stories live. Discover now