34. BÖLÜM

184 55 1
                                    


Derin bir nefes aldım. Ne kadar zamandır öylece nehrin kenarında oturuyordum, bilmiyorum. Nehrin suları ilk geldiğimiz andaki gibi hırçın değildi, durulmuştu. Etrafa gecenin sessizliği hâkimdi, uzaklardan cırcır böceklerinin seslerini duyabiliyordum. Yalnız değildim ama yalnız gibiydim. Lucas, hemen arkamdaydı. Göz ucuyla baktım, ağaca sırtını yaslamış, ayaklarını uzatmıştı. Gözleri kapalıydı, dağınık saçları alnına dökülüyordu. Uyuyor gibi görünüyordu ama uyumadığını düşünüyordum.

Nehirden çıktıktan sonra kendimi tutamamış, bunca zamanın birikmişliği ile ağlamıştım. Lucas, önce teselli etmeye çalışmış, sonra belki de buna ihtiyacım olduğunu fark etmiş gibi beni kendi halime bırakmıştı. Ağlayarak nehrin kenarına çökmüş, kafamı dizlerimin arasına gömüp hatırladığım anılarımı düşünmüştüm.

Gözlerimi Lucas'tan çekip nehri izlemeye devam ettim. Nehrin bana gösterdiği anılara inanmak benim için çok zordu. Şu anda ikinci hayatımı yaşıyordum. Bu zamana kadar bildiğim doğru şuydu; geçmişe dönmek mümkün değildir. Ama yanlış olduğunu, geçmişe dönülebileceğini öğrenmiştim. Tüm o tekrarlayan rüyalarım aslında geçmişimin hatıralarıydı. Az çok tahmin etmiştim ama doğru olmasını kesinlikle beklemiyordum. Alayla gülümsedim. Ben, yirmi sekiz yıl yaşamıştım! Şaka gibi geliyordu ama gerçek buydu. On sekiz yaşına geri dönmüştüm ama aslında yirmi sekiz yaşındaydım. Kafamı iki yana salladım, tüm bunları aklım almıyor, mantığım kabul etmek istemiyordu.

Toşya'ya gelişim ilk hayatımda da aynı olmuştu. İlk kez katıldığım baloya kadar da her şey aynı gelişmişti, ta ki o balo günü Enya'nın avizeyi düşürmesine kadar. Aslında bilmeden, rüyalarımın yardımıyla ikinci hayatımın gidişatını o gece değiştirmiştim. Geçmişte yaşadıklarım zihnimde bir film şeridi gibi akarken gözümün önüne ilk hayatımdaki balo gecesi ve ardından yaşadıklarım düştü.

Baloda, Enya o avizeyi düşürmüştü. Elementlerimi kontrol etmeyi bilmediğim için onu engelleyememiş, üstelik herkese iki elemente hükmedebildiğimi göstermiştim. Rüyamda herkesin bana korku ve merakla bakmasının sebebi buydu. İki elemente de sahiptim. Aker, o yüzden bana öyle bakmış, kim olduğumu sormuştu. Bu kez o korku dolu bakışları görmek istemediğim için Enya'yı durdurabilmiştim ama ilkinde bu kadar şanslı değildim, Enya da öyle...

Avize düşüp balo salonu alev almaya başladığında, ben çoktan salondan çıkmıştım. Bahçeye çıktığımda Aker, kolumdan yakalayıp beni durdurmuştu. O gece onun benim ikizim olabileceğini öğrenmiştim. Aker bana iki elemente sahip olduğunu söylemiş ve kehanetten bahsetmişti. Korkuyla bakmıştım yüzüne. Bilmediğim bir dünyadaydım, güçlerim vardı ve kontrol edemiyordum. Üstelik daha bir haftadır tanıdığım birisi bana ikizim olabileceğini söylüyordu. Yine de sakin kalmış ve Aker'in ateş krallığına gitme teklifini kabul etmiştim.

Sonrasında, daha yeni geldiğim bir yerden başka bir yere yolculuğum başlamıştı. Oradan oraya sürüklenmiştim adeta. Aker yanımdaydı, hep destek olmuştu bana ama her şey o kadar yabancıydı ki benim için. Ateş krallığında gerçek ailemle tanışmıştım. Anne ve babamla... Gülümsedim. O an ne kadar mutlu olmuştum hâlbuki, gelecekte olacaklardan habersiz. Aileme kavuştuğumu düşünmüştüm.

Babam, ateş kralı, tüm krallıklara sonunda kayıp kızını bulduğu yalanını anlatmıştı. Bir yalanı başka bir yalanla örtmeye çalışmıştı. Bunu o an bilmiyordum ama şimdi biliyorum, başka bir dünyaya gitmemin suçlusu babamdı. Gözümden düşen yaşlara engel olmadım. Ağlamalıydım, ağlamam ve kendimi toparlamam gerekiyordu.

Ateş krallığındaki günlerim sürekli çalışmakla geçmişti. Kayıp bir prenses olarak adlandırılmış, daha benliğimi kabullenemeden bir prenses gibi davranmam beklenmişti benden. Ailemi bulmanın sevinci gözlerimi o kadar boyamıştı ki, bana ne söylenirse yapmak için hiç durmadan çabalamıştım. Boşa giden onca zaman ve emek...

Ay ve GüneşWhere stories live. Discover now