5.Bölüm

82 65 14
                                    

"Ne demişler bir varmış bir varmış ve hep varmış, ama aslında hiç yokmuş."

Güneşin ısısına baktım adeta yakıyordu. Bu çok acımasızcaydı ama o olmadan da birçok varlık olmazdı. Neydi bu? Çelişki desem değil düzen desem değil. Ama her şey birbirine bağlıyken birbirinden bu kadar uzak ve alakasız görünmeleri doğanın bir sırrıydı sanırım. Karşıdan gelen seslere odaklandım insan sesleriydi.
"Hey dostum bu sefer av sayısında seni geçeceğim."
"Yanılıyorsun beni kimse kuş avlamada geçemez."
Bu saçma konuşmaya şahit olduğum için hiç mutlu değildim. Avlanmanın nesi keyif verirdi ki.
Bu insanlar çok gariplerdi bazen hırsları onların vicdanlarının önüne geçebiliyordu.
"Bak tam orda bir kuş var sakın ses etme bu av benden kaçmaz."
Gösterdiği tarafa baktım yaşlı bir kuş öleceğinden bir haber öğle uykusundaydı. Hayat kuşlara güzeldi onlar bizim gibiydiler ama zaman olar için sonsuz gibiydi. Biz ise zamandan müzdariptik.
Adam tüfeğini doğrulttu kuşu öldürmekte kararlıydı.
Kuşlar biz kelebekler için birer tehdittiler. Ama içimde bu kelebeğin ölüme böyle gitmesini istemeyen bir his vardı. Onu kurtarmalıydım.Hızla kuşa doğru uçtum kulağına doğru bağırdım. "Hey uyan seni vurucak."
Kuş gözlerini açmış bana bir aptalmışım gibi bakıyordu. Resmen bini bir lokmada yiyecek kuşa yardım etmeye çalışıyordum. Bu durum pek normal değildi. Kuş olanları anlayıp benim uçtuğum yöne o da uçtu. Kurşun sesi geldiğinde sanırım avda hiç kaybetmeyen bir avcı ilk yenilgisini yaşamıştı. Bu böyleydi birileri mutluyken birileri mutsuzdu. Birileri kazanırken birileri kaybediyordu. Bunlar birbiriyle alakalıydı. Düşünsenize bu adamın kaybetmesi bir kelebeğe bağlıydı. Çok alakasız değil mi? Ama kamera arkası böyle.
Solukuğum kesilmişti durup dinlenmeliydim.
"Senin gibi kelebeklere ne diniyor biliyor musun?"
Benim yanımda duran kuşa baktım bana küçümser bir yüz ifadesiyle bakıyordu.
"Ne denir?"
"Aptal denir tabiki unutuyorsun herhalde ben senin gibi böcekleri yiyerek hayatta kalıyorum. Ve şimdi seni yiyeceğim."
Pes gerçekten. Ama haklıydı. Bu bir düzendi. Ben düzene uymuyordum. Ve bunun sonucuna da katlanmalıydım.
Kuş üzerime doğru gelmiş yanında küçücük kalmıştım. Ne garip az önce hayatını kurtardığım kuş benim hayatıma son vermek üzereydi.
...
" Aggef beni duymuyor musun? Hey nereye daldın soruma cevap versene."
Bu nasıl olurdu Hinzla beni hareket ettirdiğinde ormanda olmadığımı anladım. Bu çok saçma az önce bir kuşa yem olmak üzereydim.
"Aggef oyun oynamayı bırak ve soruma cevap ver."
"Ne sordun ki? "
Hinzla duruşunu düzeltip yüzüme bakıp konuştu.
"Soru şu, sence zor durumda olan birine yardım etmeli miyim?"
Bu soru az önce yaşadığım anı tekrar beynimde canlandırdı.
Ne cevap vermem gerektiğini biliyordum.
"Yardım etmeliyiz Hinzla."
"Ya o kişi doğru kişi değilse ve sonunda bize zarar vermek isterse, yinede yardım etmeli miyiz?
" evet. Etmeliyiz. Çünkü hikayenin tamamını yaşamadan doğru bir sonuç elde edemeyiz. Bize yanliş gelen şey Belkide doğrudur. Bunu bilemeyiz. Ancak cesurlar sonucu bilirler."
....
"Beni duymuyor musun kelebek? Yoksa küstün Mü? sadece sana şaka yapmıştım. Tabiki sana zarar vermem."
Kuş karşımda sırıtıyordu. Ben ise iki dünya yaşıyor gibiydim. Hinzla vardı az önce şimdi yok. Kuşa umursamaz bir bakış atıp ordan uzaklaştım. Güneş hala sıcaktı ama az önceki kadar yakmıyordu. Bu benim için hiç iyi değildi. Zaman tükeniyordu. Ve yaşadıklarım beni bilinmezliğe sürüklüyor. Ne yapmam gerektiğini asla bilmiyordum. Sanırım düzene aykırı hareket etmeyi bırakıp bu son saatlerimi normal bir kelebek gibi geçirmeliydim.
Bir bedene  kaç yaşam sığar ki. Bir iki üç belki de sonsuz. Ama mühim olan bu değildi asıl mühim olan hangi yaşamda  var olduğunu hissettiğindi. Benliğini bulduğun bir beden  bir gün olsa bile sonsuz bir yaşamdı.

Kelebek Sırrı Where stories live. Discover now