8.Bölüm

65 50 24
                                    

"Hep saklanır hiç günyüzüne çıkmaz. Bilir ki görüneni olmaz."

Güç zaaflarda gizliydi. Peki ya onları ortaya çıkarmak nasıl mümkün olur? Ya da onların bu hassas noktalarından vurmak intikam sayılmaz mı?

Kelebeğe bir kez daha baktım. Başkalarının yiyeceklerini yemiş tok bir şekilde yatıyordu. Oysa ölecektik neden bunca hırs bunca kötülük.

İyi olmak neden bu denli zor gelir ki.
Anlamıyordum. Her şeyi yapabilecek kadar gücü varken, neden güçsüz gördüğü kelebeklerin hakkını yerdi ki.

Artık bu kelebek iyi bir ders hakketmişti. Ona öyle bir ders vermeliydim ki bu yaptıklarını bir daha yapamasın. Hem onu nasıl yenebileceğimi de biliyordum. Hinzla sayesinde. O bana "gerçek güç zaaflarda gizlidir". Dediğine göre bu doğru olmalı.
Onu en hassas noktasından vurursam diğer kelebeklerin çektiği bu işkenceyi bitirebilirim...

Hızla kelebeklerle dolu olan bahçenin içine girdim. Her biri yiyecek topluyor. Ve epey yoruluyorlardı. Sanki büyük bir orduyu doyurmyı planlıyor gibiydiler. Ben ise bu yiyeceklerden hiç birini yemek istemiyordum. Bu da garipti. Ama daha mühim olan bu değildi. O tembel kelebeğe iyi bir ders vermeliydim...

Beni gören yeşil kanatlı ve biraz küçük yapılı olan kelebek konuşmaya başladı,
"Yiyecek için geldiysen burda çok bir şey kalmadı."
Biraz çekinsem de yardım istemeliydim. Yoksa o tembel kelebeğin hakkından gelmem çok zor olur.
"Ben Aggef. Benim yardıma ihtiyacım var. Bütün kelebekleri buraya çağırır mısın?"
"peki çağırırım."
Kelebek herkesi çağırdığında içimden onlara yapacağım konuşmayı tekrarlıyordum. Onlara ihtiyacım vardı. Onlar olmadan beceremezdim.

Bütün kelebekler huysuzlanmış bir şekilde bana bakıyordular. Haksız da sayılmazdılar. Sonuşta sadece bir günümüz vardı ve ben şu an onların zamanından çalıyordum. Bu gerçekten biz kelebekler için kaldırılabilecek bir durum değildi. Daha fazla onları bekletmeden söze başladım.
"Bir kelebek var. Kendinden güçsüz gördüğü diğer kelebeklerin yiyeceklerini onlardan zorla alıyor. Bu duruma bir dur dememiz gerek. Var mısınız?"

Kelebeklerden fiziken küçük olan bir kelebek hemen söze atıldı.

"Bizim gücümüz ona yetmez o çok büyük."
Hinzla gelmişti aklıma o artık benim dostumdu.
"Bir dostum şöyle dedi;
'Güç zaaflarla yokedelebilir.'
İşte biz de onu onun salahıyla vuracağız."

Bu sefer arkada duran kilolu kelebek konuştu,
"Peki zaafı nedir?"
Bu sorunun cevabı çok açıktı. Konuşmama devam ettim.
"Onun zaafı tabiki de tembel oluşu."
Herkes hak vermiş gibiydi. Bir müddet aralarında konuştuktan sonra bana yardım etmeyi kabul etmişlerdi.

O kelebeğe iyi bir ders vermek üzere bir sürü yiyecek toplayıp  onun uyuduğu ağacın yanına koyduk. Tabi bu yiyecekler fena halde karın ağrısı yapan yiyeceklerdi. O bunu asla bilmiyordu.

Herbirimiz yiyecekleri koyduktan sonra onu izlemek üzere saklandık. Tembel kelebek yiyecekleri görür görmez saldırdı hepsini yiyiyor ve hiç ne yediğini sorgulamıyordu.

Bu hayat böyleydi işte bazen ne yaptığımızın farkında olamıyorduk.

Yiyecekleri bitiren kelebek karın ağrısından hareket edemez bir hale gelmişti. Artık bu son saatlerde kimsenin yiyeceğine göz koyamazdı.

Ne demiş insanlar, kendi düşen ağlamaz..

Kazanmak ya da kaybetmek önemli değildi. Önemli olan nasıl kazandığın ya da nasıl kaybettiğindi.
Bazı kaybedişler aslında bizim armağanımız olabilir.
Ve bazı kazanışlar da felaketimiz olabilir. Kazanmak ve kaybetmek güç ile ilgiliyse asıl güç kalbindir...

Hinzla, o bir insan
Aggef, o bir kelebek...

Peki ya sen kimsin?

Kelebek Sırrı Dove le storie prendono vita. Scoprilo ora