9.Bölüm

55 42 11
                                    

"Gizemliydi varlığım, anlamsızdı yaşamım ve belirsizdi sonum."

Bahar bütün ihtişamını gözler önüne sermişti. Gökyüzü cıvıl cıvıldı. Güneş ise ısıtmaya devam ediyor ve adeta bügünün bitmemesi için direniyordu.

Hani vardır ya insanlara uzun gelen günler işte o günler gibiydi yaşamım. Bitmiyor ve bilinmezlikler içinde devam ediyordu.

Belkide gerçekten Hinzla haklıydı. Ben bir hayaldim...
Ya da onun deyimiyle bu ortak bir hayaldi.

Ama hayal kurmak için, hayal kurduğunun farkına varılması gerekti. Kim farkında olmadan hayal kurabilirdi ki?
Ben hayal kurmuyordum. Sadece kurulan bir hayale ortak oluyordum.
Ancak hayali kuran hayali yönetebilirdi. Hayale ortak olanlar sadece hayali yaşamış olurdu.

Bir evin duvarının yanından uçarken duvarda yazan yazı fazlaca ilgimi çekmişti. Şöyle yazıyordu;

"Eğer kim olduğunu anlarsan işte o zaman kurulan hayali yöneten sen olursun."

Ne tesadüf ama di mi? Fakat ben kim olduğumu bilmiyordum. Tırtıl mıydım, kelebek miydim...
Var mıydım, yok muydum?

Kafamı daha fazla karıştırmadan düşüncelerimden sıyrıldım. Kafam çok karışmıştı. Sanırım bu duvara bu yazıyı yazan kişi bir çocuktu. Sonuşta bilgili biri olsa kendimizi nasıl bulmamız gerektiğini de yazardı. Sonuç itibariyle kim olduğumu bulmanın bir yolu olmalıydı.

Çok yakından gelen sesleri duyunca hızla yerdeki tuhaf şekilli taşın arkasına saklandım. Sesler netleşince içimi bir korku sarmıştı.
"Seçimler hazırsa oyunu başlatıyorum."

"hazırız beş gol atan kazanır."

Bir gurup çocuk top peşinden koşuyor ve buna da oyun diyorlardı.

Çok garipti top kalaye giriyor, onlar ise dünyayı satın almış gibi seviniyorlardı. Bu onlar için gayet normaldi. Üstelik benim gibi sadece bir günleri de yoktu.

Sanırım böyle küçük şeylere mutlu olmaları onların hakkıydı. Küçük şeylere mutlu olmak için bile zaman şarttı. Ve o da bende yoktu.
...

"Hey şaşkın kelebek ne yapıyorsun o taşın arkasında?"
Sesin geldiği tarafa baktığımda hayatını kurtardığım kuşu görmeyi beklemiyordum. Bu kuşun ne istediği hakkında en ufak fikrim yoktu.
"Saklanıyorum görmüyor musun?"
Sesim o kadar yüksek çıkmıştı ki. Yerde yiyecek toplayan karınca sürüsü bana kötü kötü bakıp gittiler. Bu karıncalar tek başlarınayken korkak olurlar ama onların yuvasına düşen bir kelebeği paramparça edecek kadar güçlüler.
" Demek saklanıyorsun Aggef. Bu çok zavallıca."
Bu kuş bana verilmiş bir imtihandı. Beni küçük görmesi hiç hoş değildi.
"Bu hiç komik değil. Beni rahat bırak sersem kuş."

Kuş uçup gittiğinde söyledikleri kafama çok takılmıştı. Ben bir zavallı mıydım gerçekten?

"Hey arkadaşlar şu kelebeğe bakın çok güzel, hadi onu yakalamaca oyunu oynayalım."

İşte çocuklar beni farketmişlerdi. Az önce topun peşinden koştukları yetmiyormuş gibi şimdi benim peşimden koşacaklardı. Ve buna da oyun diyeceklerdi. Ah bu insanlar gerçekten gariplerdi.

Tam bir çocuk beni yakalayacakken, kara bir bulutun içine hapsoldum.

...
"Söyle bakalım Aggef, biz insanlarda en garip bulduğun özellik nedir?"
Gerçekten artık inanamıyordum. Az önce bir gurup çocuğun maskarasıydım. Şimdi odada Hinzla'nın yanındayım.
"Hadi ama Aggef soruma cevap ver lütfen."
İçim çok dolmuştu ama Hinzla'yı üzmeden bu soruya cevap vermeliydim.

"Sanırım insanların en garip hali, anlamsız uğraşlar edinmeleri."
Hinzla pek şaşırmamıştı. Sanki ne söyleyeceğimi biliyor gibiydi.
"Haklı olabilirsin Aggef ama bazen bize anlamsız görünen şeylerin altında derin manalar olabilir."

"Nasıl yani? Top peşinde koşmanın nesi anlamlı ki?
Hinzla duruşunu düzeltip uyuşan kolunu oynattı. Bunu bir kaç kez daha yapmıştı. Sanırım canı acıyordu.
" Herkesin uğraştığı şey onun mutluluk arayışıdır Aggef.
Yani bir şeyleri deneriz ve mutlu olup olmadığımızı test ederiz."
Bu çok tuhaftı. Top oynayan çocukları düşündüm.
"Hinzla anlamsız şeyler mutluluk verir mi gerçekten?

" Denemeden bilemezsin Aggef. Önyargılı olmayı bırakırsan işte o zaman bu sorunun cevabını öğrenirsin."
Kara bir bulutun içine hapsolduğumda gözümü nerde açacağımı çok iyi biliyordum.

....
Esmer olan çocuk tam beni yakalayacakken birazcık ileriye kondum. Onun ardından sarışın olan çocuk bana doğru koştu, onlar koştukça yerimi değiştiriyor ve beni yakalamalarına engel oluyordum.
Bu oyun hiç fena değildi. Çocuklar kendi aralarında iddalaşıyor. Beni yakalamak için türlü tuzaklar kuruyorlardı.

İlk kez kendimi güçlü hissediyor. Ve asla yakalanmıyacağıma emindim. Çünkü bu bir oyundu. Her ne kadar yorucu ve anlamsız gelsede mühim olan aldığın zevkti. Ucunda yakalanmak olsa bile mutluluğu test etmek çok güzeldi.

Hinzla haklıydı doğaya ayak uydurmak ancak önyargılarından kurtularak mümkün olurmuş.

Kelebek Sırrı Where stories live. Discover now