2.4

26.3K 1.4K 89
                                    

Selamlarrr :)
Süreyi daha fazla uzatmak yerine en azından bu bölümle başlayarak ufak ufak yayımlamaya devam etmek istedim. İyileşmeyi beklersem sonu gelmeyecek gibiydi...

Hepinizin yorumlarını ve yıldızlarını bekliyorumm

Umarım keyifle okuduğunuz bir bölüm olur <3

~~~

Bahar mevsiminin ılık havası giydiğim çiçekli elbisemin eteklerini uçuşturduğunda, içimden küçük çocuklar gibi uçlarından tutup sallaya sallaya yürümek geldi. Ancak maalesef bu isteğimi kıran en büyük etken ellerime, kollarıma doldurduğum atıştırmalıklar ve her bir arkadaşımın özel isteğine göre aldığım kahvelerdi. Sahte sevgilimi onlardan son dakikaya kadar saklama cezam buydu. Gerçi Nil ve Derin dışında Kutay'ın sahte sevgilim olduğunu bilen kimse yoktu. Erkekleri de işin içine katmak başıma sonradan daha büyük ağlar örebilirdi. Göktuğ ile muhabbetlerinde ağızlarından kaçırma riskini göze alamazdım.

Her şekilde ceza olarak ucuz yırttığımı düşünüyordum. Boğazına düşkün arkadaş grubuna sahip olmanın inkar edilemez iyi yanları vardı. Söylemekte gecikmemin asıl sebebi de sevgilim dediğim kişinin Kutay olmasıydı. Açıkçası bu konuda arkadaşlarımın tepkilerinden oldukça çekinmiştim. Tamam önüme gelenle konuşan, hiçbir kişiyi ya da durumu tesadüf saymayan, denk geldiğim her olayın üzerine giden biriydim. Ama bu durum benim bile yapacaklarımın bir tık üstündeydi. Sosyal medyada tartıştığım bir adamla sonrasında aşk yaşamak pek Hale'lik bir olay değildi. Lafımı sokar, haddini bildirir, merak ettiğim bir şey olursa biraz kurcalar ama en sonunda aradaki iletişimi keserdim. Karakterim bu olunca da arkadaşlarıma gidip "Şu dağ fotoğrafına ayar çeken adamı hatırladınız mı ya, bakın enişteniz yaptım onu," demek nasıl işti.

"Şükür sonunda gelebildin Hale. Kök saldık burada." Cenk'in beni görür görmez sıraladığı isyankar cümlelerini göz ardı ettim. Suçluydum, ne deseler kabulümdü.

Arkadaşlarımın her biri kampüsün mis gibi yeşilliklerine sere serpe oturmuştu. Hepsinin altında renkli, pofuduk minderlerden vardı. Benimki nerede diye aranırken, Doruk'un diğerlerine kıyasla epeyce havada durduğunu fark ettim. Benim minderimle götüne kaçak kat çıkmıştı.

"Minderimi alabilir miyim Dorukcuğum?" Bilerek yaptığı zorbalığına karşı dişlerimi sıkarak konuştum. Sabır kızım, sabır.

"Alamazsın, yere otur Haleli." Nispet yapar gibi iyice yayıldı güzelim mor minderime.

"Kıyafetim çimen lekesi mi olsun canım arkadaşım, hı?"

Bakışlarını tepelerinde dikilen bana kaldırıp, beyaz elbisemin pembe çiçeklerine şöyle bir bakındı.

"Güzel giyinmişsin. Yazık olur elbiseye."

"Değil mi ama?" İkna etmiştim sanırım.

"Oturma, çöm."

"Öyle de bacağım ağrır."

"Arada bir ayağa kalkarsın."

"Ay sikerler ama," diye diklenip poposuna ayağımla geçirdim.

"Hale!" Derin'in ikaz dolu sesiyle yönüm ona döndü. Ne zaman dayanamayıp küfretsem bana uyarı dolu anne bakışları fırlatıyordu. Ama benimki de candı. İçimde patlıyordu sonra.

"Ya vermiyor minderimi," dedim dudak bükerek. Ağlamaklı suratım iş görür diye düşünüyordum.

"Benimkini al." Göktuğ'un hareketlenmesiyle gözüm büyüdü. Dağa taşa götümü dayar yine de almazdım onunkini. Şerefsiz bugün verir, yarın altımızdan çeker başkasına uzatırdı. Nil bana kal geldiğini görünce hemen müdahale edip Göktuğ'u kolundan tutarak durdurdu.

Uzak'a Yakın | TextingWhere stories live. Discover now