3.2

20.6K 1.4K 228
                                    

Kutay, sevgilim değildi. Bu konuda ikimiz de hem fikirdik. Arkadaş mıydık? Muhtemelen hayır, hiçbir arkadaşın imalı sözlerle birbirini kokladığını sanmıyordum. Kabahatli bir taraf da aramıyordum. Benim de ona karşı koyamadığım zamanlar olmuştu. Ama bu duygulardan öte onun etkileyeceği bir adam olmasından kaynaklıydı. Herkesi etkileyebilirdi. Ne kadar ona Çirkin diye seslensem de kendi karmaşası içinde eşsiz bir güzelliğe sahipti. Kusursuz değildi, keşfedilesiydi. Huysuzdu ama düşünceliydi. Kabaydı fakat güvenilirdi. İnsanın ona çekilmemesi bir hayli zordu. Onun da benim için bu tarz ikilemlerde olması ihtimal dahilindeydi. Hareketlerimden kafası karışıyordu elbette. En başında, sınırlarımızı bu kadar gevşek tutmanın yanlış olduğunu fark edememiştim. Lakin şimdi aramızdaki ilişkinin zararlı bir hale dönüşmemesi adına hatırlatma yapmanın vakti gelmişti. Elimi göğsüne koyarak kendimi ondan uzaklaştırdım.

"Kutay." Gözlerimi aşağıda tutarak bakışlarından kaçındım. Söyleyeceklerim yanlış değildi ama öyle hissettiriyordu.

"Baş başayken anlaşmamızı devam ettirmeye gerek yok. Bunu unutmayalım." Arkadaşlarımın her biri çoktan etrafa dağılmış, kendi çadırlarını kurup yerleşme telaşına düşmüştü. Kimsenin dikkatinin bizde olmadığını biliyordum. Bu gibi anlarda Kutay'ın rol yapmasını istemiyordum. Onunla iletişimimizde gerçeklikten bu derece kopmak beni korkutuyordu. Her şey sonlandığında, aramızdaki neyin sahte neyin gerçek olduğunu karıştırmamalıydık. Elleri, paketlerimizi daha sıkı kavradığında bile gözlerimi yüzüne kaldırmadım. Şu an bu karşılaşma için hazır değildim.

"Unutmam." Düz bir sesle konuşup yanımdan ayrıldığında içimde oluşan anlamsız sıkıntıyla yüzümü buruşturdum. Göğüs kafesimi avucumla ovuşturup biraz rahatlamaya çalışsam da fayda etmedi. Doğru olanı yaptığımı biliyordum. Neydi bu şimdi?

"Hale!" Derin, ismimi bağırarak bana doğru koşturduğunda, kafamdaki her belirsizliğin yok olup peşimi bırakmasını umdum. Dikkatimin dağıtılmasına ihtiyacım vardı.

"Ne oldu?" Sırıtarak yanıma gelmiş olsa da kötü bir şey olmadığından emin olmak istedim.

"Kamp programının broşürünü aldım. Öğleden sonra hazine avı var," diyerek elindeki kâğıdı sallamaya başladı. Bağırmayı kesmediğinden diğer arkadaşlarımızın da dikkatini çekmiş, yanımıza gelmelerine neden olmuştu. Kutay'ın nerede olduğuna bakınsam da göremedim. Çadırların yakınlarında değildi. Nereye kaybolmuştu kısacık sürede? Kamufle olma da üstüne yoktu.

"Avlanacağız mı bir de?" Cenk, çadırlarla giriştiği meşakkatli uğraşlarında ötürü bir hayli yorgun görünüyordu. Avlanmak, şu an isteyeceği son şey bile olamazdı.

"Çocukken oynadığımız gibi mi?" Doruk, konuştuğunda aklım hala toparlanmış değildi.

"Aynen öyle, doğa yürüyüşü yapacak kişilerden isteyenler oyuna katılabiliyor."

"İyi olur aslında, o sırada fotoğraflama da yapabiliriz." Cenk'i ikna etmek için konuşmuştum. Çünkü biliyordum ki yemekten hemen sonra çadıra girip uyuyacaktı. Gerçi o çadırda rahat edebileceği tek zaman dilimindeydik. Bunu kaçırmak istememesini anlayabilirdim. Gece olduğunda orayı Doruk'la paylaşması gerekecekti. Normal şartlarda Aras da onlara katılacaktı. Ancak çadırın boyutlarını gördüğünde anında caymış, kendi çadırını getirmişti. Cenk ölü gibi uyusa da, Doruk fazla deli yatıyordu. Onun tekme ve tokatlarını, Aras'ın kaldıracak sabrı yok denecek kadar azdı. Nil, Derin ve Duru da birlikte bir çadırı paylaşacaktı. Erkekler kadar iri cüsselere sahip olmadıklarından yayıla yayıla uyuyacaklarına emindim. Asıl problem ise benim durumumdu. Kutay'la aynı çadırı kullanmam gerekiyordu. Diğer türlü sevgilim diye tanıttığım adamdan ayrı başka bir çadırda uyumak abesle iştigal olurdu. Sevgili olmanın getirdiği sorumluluklar boyumu aşmaya başlamıştı. Daha ne kadar bu şekilde devam edebilirdim, kestiremiyordum.

Uzak'a Yakın | TextingWhere stories live. Discover now