4.3

19.5K 2.1K 395
                                    

Merih, Cihan ve beni salona kadar arabasıyla bıraktığında saat akşam dokuzu gösteriyordu. Benim evime yaptıkları ziyaretle beraber her şey açıklığa kavuşunca mahcubiyetten yerin dibine girmiştim. İlk baştaki tavırlarım için özür mahiyetinde onlara ufak tefek atıştırmalıklarla birlikte çay ikram ederek, daha uygun şekilde ağırlamaya çalıştım. Yeterli olmuş muydu bilinmezdi. Ancak Cihan'ın yeniden prenses abla deyip takılmalarından ve Merih'in Kutay'la ilişkim konusunda beni sürekli sıkıştıran sorularından yola çıkarak olumlu bir geri dönüş aldığımı düşünüyordum.

Evimde bulundukları süre boyunca sadece Sezen hakkında değil, Kutay'ın saldırı sonrası yaşadıkları ile ilgili de konuşmuştuk. Merih aslında bu konuda biraz geri duruyordu. Kutay'ın bundan hoşnut olmayacağını biliyordu. Bir yerde onun özelini anlatmaktı. O yüzden olayların üzerinden üstün körü geçmeyi tercih etti.

Kutay, bacağının iyileşmesi süresince tekerlekli sandalye kullanmıştı. Bu süreçte evden asla dışarı çıkmamıştı. Babasını saldırı gerçekleşmeden çok önce kaybettiğinden onun buna şahit olmamasına mutluydu. Onu her zaman mezuniyetindeki üniformalı haliyle hatırlamasını istiyordu. Proteze geçip fizik tedaviye başladığı zamanlarda bile psikolojisi iyi olmamıştı. Önceden mahallesini kollayan sporcu çocukken ya da orduda vatanını koruyan bir üsteğmenken, bu kimliklere bir daha sahip olamamak onu boşluğa düşürmüştü.

Merih'in dediğine göre Kutay proteziyle ilk sokağa çıkışında kendine dönen bakışların farklılığından aşırı rahatsızdı. Mahallenin esnafı, komşuları, yıllardır tanıdığı insanların her biri ona karşı hüzünlü yüz ifadeleri takınmış ve yardıma muhtaçmış gibi sorular sormuşlardı. Arkadaşlarıyla buluştuğunda da bu değişmemişti. Hepsinde gereksiz bir yumuşaklık ve acıma hali mevcuttu. Kendisine özenli ya da düşünceli davranılmasını istemiyordu. Bu yaşananların tekrar tekrar yüzüne vurulmasından başka bir şey değildi.

Merih'in anlattıklarıyla aklıma, Kutay'a arkadaşlarımla tanışmasını istediğimi söylediğim mesajlaşmamız geldi. O gün bana "Tekrar yaşamak istemediğim ne varsa hepsi başa sarmış gibi," demişti. Muhtemelen benim arkadaşlarımın da ona karşı yaklaşımlarından çekinmişti. Yeni insanlarla tanışmayı olabildiğine engellemeye çalışıyordu. Ve ben sebebini artık biliyordum.

Merih, bizimle beraber binaya girmedi. Kutay'ı yarın ziyaret edeceğini söyleyerek yanımızdan ayrıldı. Sanırım konuşma önceliğini bana bırakıyordu bir anlamda. Asansöre bindiğimizde Cihan hala evin şifresinin bende oluşunun şaşkınlığını yaşıyordu. Kendisi uzun süredir parmak izini kullandığından şifrenin değiştiğini fark edememişti. Kutay'ın şifreyi neden değiştirdiğine dair bir fikrim yoktu fakat şu an bu bilgiye sahip olduğum için mutluydum.

Cihan kendi evinin katında inip benden ayrılırken, yüzünde sebebini anlayamadığım tedirgin bir ifade vardı. Ne ile karşılaşacağımı bilmiyordum ancak Kutay'ın bana kötü bir davranışı olacağını da sanmıyordum. En fazla yaptıklarıma karşılık beni evinden kovardı. Ama şu saatten sonra o beni affedene kadar kapıdan da kovsa bacadan girerdim.

Asansör açılıp hol ve oturma odasına giden koridor göründüğünde içimdeki panik duygusuna hakim olmaya çalıştım. Şimdi sırası değildi. Sakin olmalı ve kendimi ona en iyi şekilde ifade edip özür dilemeliydim. Adımlarım evin sessizliğine uygun şekilde yavaş ve temkinliydi. Habersiz gelmek zorunda kalmıştım lakin bu saatte uyuduğunu düşünmüyordum. Telefonu cidden kapalıydı, Instagram hesabını arattığımda ise kullanıcı bulunamamıştı. Sildiğine ihtimal vermedim, eminim sırf ulaşılmamak için geçici olarak bloke etmişti.

Koridor bitip ayağımı oturma odasına attığım esnada tam Kutay'a sesleniyordum ki kafamın sol tarafında soğuk metalin dokunuşunu hissettim. Bedenim korkuyla kaskatı kesildi. Nefes almayı bırakmıştım. Bakışlarım endişeyle odanın ortasına sabitlendi. Etraf darmadağınıktı. Koltukların hemen yanındaki sehpa yerde yatıyor, üzerinde olması gereken vazo ise zeminde paramparça uzanıyordu. Kitaplıktaki raflar boşaltılmış, kitapların her biri bir tarafa fırlatılmıştı. Çerçeveler camları kırılmış biçimde parkelerin üzerindeydi. Ne olmuştu buraya böyle? Hırsız mı girmişti? Silahlı adam o muydu? Kutay neredeydi? İyi miydi? Ellerim havaya kalkıp kalkmamak arasında tereddüde kaldı. Kahretsin, neden şu an şakağıma dayalı bir silah vardı?

Uzak'a Yakın | TextingHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin