2.5

24.8K 1.3K 134
                                    

Kafe beklediğimden daha güzeldi. Duvarlarda yeşil ve sarı tonda pastel renkler hakimdi. Dört bir yanına yerleştirilmiş beyaz akasya çiçekleri vardı ve bu insanı birinin bahçesine girmişsiniz gibi hissettiriyordu. Evinde seçtiği tarzdan ve bizi buraya yönlendirmesinden çıkardığım, Kutay'ın reddedilemez bir huzur arayışı olduğuydu. Adamın sert görünüşünün, yaptığı mesleğin ya da önceden olan askerlik geçmişinden bağımsız olarak yumuş yumuş bir tarafı vardı, emindim. Ancak bu nasıl bir iş ise bunu görebilmek için onunla konuşmak değil, attığı konuma gitmek gerekiyordu. Kutay'ın penceresine ulaşmak epey karmaşıktı.

Arkadaşlarımla birlikte caddeye bakan cam duvarın hemen önündeki geniş ahşap masaya oturmuştuk. Kutay, yaklaşık on dakika önce bize katılmış olsa da selamlaşma dışında hala daha kimseden ses soluk çıkmıyordu. Oturma düzenimizi anlatacak olursam; en uçta Kutay, onun yanında ben, benim yanımda Derin ve cam kenarında Aras vardı. Aras'ın karşısında Nil, yanında ise sırayla Doruk, Cenk ve Göktuğ bulunuyordu. Kutay'ın tam karşısına Göktuğ'un denk gelmesi bugünkü keyif sebebimdi. Bu zamana kadar ben onu sevgilileri ile izlemek zorunda kalmışken, şu an sıra ondaydı. Tabii onun benim gibi hissedip hissetmediğini bilmiyordum. İfadesizliğinden iyi bir çıkarım yapmak zordu.

Göktuğ haricinde Cenk ve Doruk kısılmış gözlerle Kutay'ı süzerken, Aras da yandan attığı kaçamak bakışlarla kendince değerlendirmesini yapıyordu. Benim sahte sevgilimin ise geldiği ilk andan beri tüm bu drama umurunda değildi. Sanki herhangi bir günde kafeye benimle buluşmaya gelmiş gibi bir kolunu benim sandalyemin arkasına atmış, gamsız bakışlarla kahvesini yudumluyordu. Üzerindeki beyaz tişört ve koyu mavi kot pantolonuyla resmiyetten uzak, rahat bir tavırdaydı. Siyah saçları, eliyle öylesine düzeltilmiş gibi ne çok derli toplu ne de dağınıktı. Ve tüm bunlar onu olduğundan daha çekici gösteriyordu.

"Cidden çok yakışıyorsunuz." Derin'in mest olmuş sesi bütün sessizliği bozarak havada asılı kaldı. Dirseklerini masaya, ellerini de yanaklarına yaslamış hayran hayran bizi izliyordu.

"Hain!" Doruk, parmağıyla Derin'i işaret ederek yükseldi. Şükür ki kafede biz haricinde çok müşteri yoktu.

"Ne var, gerçekleri konuşuyoruz burada. Sizin gibi susup iki saat göz hapsine mi alayım adamı."

"Gözlemliyoruz herhalde."

"Harbi yeter bu kadar, yoruldum ben." Sandalyeye doğru yığılır gibi yaslanan Cenk'in gözleri yarılanmıştı. Uykusu olduğunu düşünmek için dahi olmaya gerek yoktu. Cenk'in her daim uykusu olurdu.

"Sen konuşsana. O kadar zorladın insanları bugün buluşmak için." Nil'in cümlesiyle Aras'ın tüm ilgisi ona yöneldi. Yeni bir kavganın yaklaştığını anlamıştım ancak şu an buna asla izin veremezdim.

"Kutay, senin dersin ne zamandı?" Masadaki kaosu görmezden gelmiş, kendi iç dünyasında sakin bir kahve keyfi yapan sevgilim, sonunda bana döndü. Yeşil hareleri onu hayal aleminden almışım gibi biraz mahmur bakıyordu.

"Bir saati var." Beni cevapladıktan sonra bile gözleri yüzümde oyalanmaya devam etti. En çok baktığı yer, gözümü her kırpışımda uzun kirpiklerimin alçalıp yükselen hareketiydi. Sıradan kahverengi gözlerimi güzel gösteren tek şeydi.

Beni incelemesinden fırsat bularak, aynı şekilde onun yüzünde küçük bir gezintiye çıktım. Sakalı yoktu. Hatta her gün tıraş olur gibi temiz bir cildi vardı. Belki de eski alışkanlıklarını bırakmakta zorlanıyordu. Soluk pembe dudakları rengini kaybetse de dolgundu. Sanki burnu uzun zaman önce kırılıp kaynamış gibi sağa doğru çok az eğriydi. Fakat bu kusuru ona erkeksi bir hava katıyordu. Yüzünün sol tarafında ufak tefek kesikler ve iyileşmiş yaraların izleri fark ediliyordu. Muhtemelen saldırı sırasında edindiği emarelerdi. Elim onlara dokunmanın nasıl hissettireceği ihtiyacıyla hareketlenmek istese de önüne geçtim. Şu an hiç uygun bir zaman değildi.

Uzak'a Yakın | TextingHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin