33

690 46 17
                                    

"Beni görmek demek mutlaka yüzümü görmek demek değildir. Benim fikirlerimi, benim duygularımı anlıyorsanız ve hissediyorsanız bu kâfidir.."

MUSTAFA KEMAL ATATÜRK

*****

1 hafta sonra

Aradan bir hafta geçmişti ama ikili hala uyanmamıştı. Herkes kendini en azından yoğun bakımdan çıktılar diye teselli ediyordu. İkiside çok zorlu ameliyatlar geçirmişti ve bünyeleri hem çok kan kaybetti hemde çok yorgun düşmüştü uyanmamaları normaldi.

Tim her gün ikisini de ziyaret ediyordu. Onlar olmasa bile karargâha gidip Medo ile ilgili araştırma yapıyor ve onun her adımını izliyorlardı. Melih Albay bu görevi onlara vermişti. Aybüke ve Bilge Kağan iyileştikten sonra ise hep beraber o adamı bitirmek için gideceklerdi. Karargahtan çıkar çıkmaz ise kendilerini hastanede buluyorlardı.

Doktorlar artık yavaş yavaş uyabileceklerini söylemişlerdi. Yani her an uyanabilirlerdi. Ellerinden gelen tek şey ise beklemekti. Bugün nöbet sırası Emre ve Burak'taydı. Dün Mert ve Umay vardı bugün ise evde dinleniyorlardı tabi ona dinlenmek denirse. "Sence ne zaman uyanırlar?"

"Güzelim merak etme onlara bir şey olmayacak. En kısa zamanda ise uyanacaklar."

"Artık uyansınlar Mert." Bunu derken bile gözleri dolu doluydu Umay'ın. Koskoca Ateş Timi dağılmıştı. Hepsi etrafta ruh gibi geziyordu günlerdir. Açlıktan bayılmamak için iki lokma yiyorlar, uykusuzlukla baş etmek için kafeine boğuyorlardı kendilerini. O gün evde olanlar ise uyuyakalırsa dinlenebiliyordu. Bu geçen bir buçuk haftada ise bir kaç kere uyku ilacı almışlıkları bile vardı. Doktor en sonunda uyku ilacı vermekte bulmuştu çareyi.

Hastanede ise hala aynıydı durumlar işte. Biri Aybüke'nin diğeri Bilge Kağan'ın yanında oturarak uyanmalarını bekliyorlardı. Bir ara Emre, Burak'ın yanına giderek ona haberi olmadan uyku ilacı verdi. Ardından boş odalardan birine götürüp, yatırdı.

Bilge Kağan'dan

Göz kapaklarım sanki birbirine yapıştırılmış gibiydi, açamıyordum ne kadar açmaya çalışsam da. Gözlerimin önünde tam o anda bir kaç anı belirdi. Yemekteydik Aybükeyle, yemek yedik, dans ediyorduk. Her şey bir rüya gibiydi. Aybüke kollarımın arasındaydı. Sonra bir silah sesi duyduk. Silah, silah benim güzelime isabet etmişti. Şuan nasıl olduğunu bile bilmiyordum. Aybüke neredeydi, ona bir şey olmuş muydu. Ona bir şey olursa nasıl dayanırım. Gözlerimin artık açılması gerekiyordu. Sorularıma cevap almam gerekiyordu.

Gözlerimi zorlukla açtım. Hemen karşımda Emre vardı. Beni gördüğü an hemen oturduğu yerden kalkıp yanıma geldi. "Komutanım uyandınız, nasıl hissediyorsunuz, iyi misiniz, biz çok korktuk size bir şey olacak diye. Bekleyin ben hemen doktorunuzu çağırayım." Daha cümlesini bitirmeden ayaklanmıştı. Hiç bir şey diyememiştim. Hoş denemeye çalıştığım da bile sesim çok kısık çıkmıştı. Su istiyordum. Kafamı yan tarafta ki komodine çevirdiğimde orada suyun olduğunu gördüm. Uzanmak için hareketlenmiştim ki kapı açıldı. İçeriye Emre ve arkasında bir doktorla içeriye girdi. Emre suya uzandığımı gördüğünde hemen bir bardak su koyup verdi bana. "Nasıl hissediyorsunuz kendinizi Kağan bey." Su boğazımı yumuşatmıştı bu yüzden konuşabilirdim. "Aybüke nasıl?" Onu deli gibi merak ediyordum. Nerede, nasıl bilmemek beni daha çok delirtiyordu. "Aybüke hanım şuan iyi ama hala uyuyor her an uyanabilir. Siz nasılsınız?"

"İyiyim."

"Şimdi size kısa genel bir muayene yapacağım. Sonrasında sizi kısa bir süre daha hastanede misafir edeceğiz." Doktor yanıma iyice yaklaştığında bir kaç tetkik yaptı. "Durumunuz iyi gözüküyor," elinde ki dosyaya baktı. "Değerleriniz de şuan için normal. Artık uyandınız da en büyük ve zorlu kısmı atlattınız." Elinde ki dosyayı kapattı. "Geçmiş olsun." Deyip odadan çıktı.

ASENA VE BOZKURTWhere stories live. Discover now