GB - 2

7.6K 298 30
                                    

Mete~

Babamın sinirle beni beklediğini biliyordum. Acele etmem gerektiğinin farkındaydım ama acele etmek içimden gelmiyordu. Ne konuşacaklarını ve ne tepki vereceğimi biliyordum; işte acele etmememin sebebi buydu. 

Restorantın önüne geldiğimde neredeyse saat sekiz buçuğa geliyordu. Yandım diye içimden geçirip koşar adım içeriye girdim. 

Burası her zaman geldiğimiz restoranttı. O yüzden garsonların çoğunu tanıyordum. İsim olarak bilmesemde yüz aşinalığım vardı. Genelde beni tanırlardı. Geç kaldığımda babamı yatıştırmak için bizim masaya fazla ilgi gösterirlerdi. 

Şansıma sevdiğim garsonlardan biri denk gelmişti. Sırıtıp başını salladı. Bu, 'baban acayip sinirli, hemen yukarı çıkmalısın' oluyordu. Başımı sallayıp hızla merdivenleri çıktım. Tam köşeyi dönmüştüm ki bir şey bana çarptı. Kolumu ovalarken çarptığım kişiyi gördüm ve donup kaldım. O kadar güzeldi ki! Bana o çarpmış olmasına rağmen kendimi suçlu hissetmiştim. Bu kadar güzel ve narin bir şeye zarar vermiş olma ihtimali kendimi aşağılık biri gibi hissetmemi sağlamıştı. Ağlarken bile bir insan bu kadar güzel olabilir miydi? Bir an ona sarılıp 'gülümse' demek istedim. Bu düşünce bana o kadar mantıklı gelmişti ki lafa nasıl girsem diye düşünemeye başlamıştım. Gözlerini silip o ağlamaklı sesiyle zoraki 'pardon' diyip kaçışıyla kendime geldim. Restoranttaydım ve ailem beni bekliyordu. Bu an bana öyle uzun gelmişti ki kendimi başka bir zamanda gibi hissetmiştim. Oysaki kızla çarpışmamız yirmi saniye bile değildi. Allah biliyor ya içeride beni sinirle bekleyen bir babam olmasaydı kesinlikle kızın peşinden giderdim. Bu gece gözlerimi kapadığımda onun yüzünü göreceğimi biliyordum.

Kızın arkasından bir kaç dakika daha baktım. Sonra gerçek hayata döndüm ve onu düşünme işini yatağıma uzanacağım zamana kadar erteledim. 

Hızlı bir şekilde köşeyi dönüp ailemin oturduğu masaya doğru ilerledim. Bizim masanın önünde oturan adama bakmadan yapamadım. Üzerinde yemekler ve saçlarında anlayamadığım beyaz şeyler vardı. Masaya yaklaştıkça bunların tavuk olduğunu anladım.Herhalde bu gösterinin sorumlusu az önceki ağlayan kızdı. Bi an erken gelmediğim için kendime kızdım. Bütün gösteri kaçmıştı.

Gülmemek için kendimi tutmaya çalışırken babamın ateş saçan gözleriyle karşılaştım. Bu sefer gerçekten sinirlenmişti. Zorlukla yutkunup masada benim için bırakılan boş sandalyenin arkasında durdum. 

"Özür dilerim. Geciktiğimin farkındayım." Kimse bir şey dememişti. Babam öfkeyle bakmaya devam ediyordu. 

İçten içe o kırmızı suratına bakıp keyif alıyordum. Nedense canı sıkıldığında ve buna ben sebep olduğumda ayrı bir zevk duyuyordum.

Yemeklerin bitiminin ardından babamın bakışlarını tekrardan üzerimde hissettim. Bunun anlamı açıktı. Yine o sıkıcı uzun konuşmalarından birini yapacaktı. Boğazını temizledi, başımı tabağımdan kaldırıp ona baktım. Kaşlarını çatmaya devam ediyordu.

"Artık konuya açıklık getirmenin zamanı geldi. Lise sondasın ve bu ay içinde sınava gireceksin. Meslek seçimini yapma zamanın geldi. Ben artık genç değilim senin işletme okuyup fabrikanın başına geçmeni istiyorum."

Ne kadar gülümsemeye çalışsamda içimden köpürüyordum. Kimse bana ne okumak istediğimi sormuyordu. Neydim ben? İstediklerinde iplerimi çekiştirip oynatabilecekleri bir kukla mı? Sinirle soludum. Yumruklarım sıkılı dizlerimde duruyordu. Herhangi bir zarara neden olmamak için üstün bir çaba sarfediyordum. Bana zorla istemediğim bir şeyi yaptıramazlardı. O lanet fabrikanın başına geçmeye, patron adı altında köle olmaya hiç niyetim yoktu. 

"Mete sana ne oluyor böyle babana cevap ver." Derin bir nefes alıp verdim. Sesimi sakin çıkarmalıydım. 

"Babam bana bir şey sormadı anne. Sordu mu yoksa? Ben mi kaçırdım?"

Anneme bakmamla korkmam bir oldu. Bana öyle bir bakışı vardı ki babama cevap vermezsem masadaki bıçağı bana saplayacak gibiydi. Gözleriyle babamı işaret ediyordu. Aslında her anne gibi oda aile düzenini sağlamaya çalışıyordu. Başka çare yoktu. Ona cevap vermem gerekti. 

Duygusuz bir sesle "Tabi baba." dedim. 

Tek elimi masanın üzerine koydum. Diğer elim hala yumruk şeklinde masanın altında duruyordu. Olumlu cevap vermem bunu yapacağım anlamına gelmiyordu. Benim hayalim iyi bir aşçı olmaktı. Fabrika ya da işletme okumak umrumda değildi. Siz şimdilik sınava gireceğimi düşünün diye içimden geçirerek sakinliğimi korudum. Kimse beni hayalimden vazgeçiremezdi. Yan tarafımda oturan erkek kardeşim yüzünde beni sinir eden gülümsemesiyle bana bakıyordu. Bana 'evde söylediklerine ne oldu?' der gibiydi. Şu dokuz yaşındaki çocuk bile benimle dalga geçiyordu. Ben nasıl bir insandım da insanlar benim dediklerime değer vermiyordu? 

Cevabı bulmak zordu.Küçüklüğümden beri beni ilgilendiren kararlar hep bana sorulmadan verilirdi. Ama bu değişecekti. Çok yakında ben hayatımı istediğim gibi değiştirecektim. 

Kardeşimin o sırıtan ağzına okkalı bir tokat indirmemek için kendimle savaştım. Tersimdeydi bunu yapmak daha güzel olabilirdi. Onunla eve gidince hesaplaşacaktık. Bakalım dayak yediğinde de böyle sırıtabilecek miydi? 

Eve girmemizle kardeşimin benden kaçması bir oldu. İstediği kadar kaçabilirdi. Ama onu hırpalamadan rahatlamayacaktım. Sanırım akşamın sinirini ondan çıkarmaya karar vermiştim. Küçük kardeşler bu yüzden yok muydu zaten?

Onu odasında buldum. Kapıyı kapatıp dolabına doğru yürümeye başladım. Kapak tam kapanmamıştı ve gömleğinin yakasını görebiliyordum.

"Bak ufaklık bazen dediğimiz şeyleri yapamayız. Benim yaşıma geldiğinde anlarsın. Şimdi ne yapman gerektiğini biliyorsun değil mi?"

Emekleyerek dolaptan çıkıp önüme geldi. Masum bir sesle "Özür dilerim" gibi bir şeyler mırıldandı. Başını okşayıp odadan çıktım. 

Kendi odama girip üzerimi değiştirmeye başladım. Gömleğimi çıkardığımda yere bir şey düştü. Önce düğmem koptu sandım ama dikkatle baktığımda bunun tek bir inci olduğunu gördüm. Şaşkınlıkla yere eğilip inciyi elime aldım. Nereden geldiğini hatırlamam bir kaç saniyemi aldı. Sabit bakışlarla inciyi elimde çevirdim. Bu o kızın kolyesinden fırlayan inciydi. Çarpıştığımızda kolyesi kopmuştu. İnci oraya nasıl girdi bilmiyordum ama en azından bu kızın gerçek olduğunun bir kanıtıydı. Olduğum gibi yatağa oturup kızı düşünmeye başladım.

Beyaz elbisesi açık kahve saçları vardı. Gözyaşlarının arasından açık kahve gözlerini görmüştüm. Neydi o kız? Onu çok kısa bir an için görmüştüm ama beni etkilemişti. Bi filmde duymuştum. Birini sevmek üç saniye alır ama birini unutmanın üç saniyede olması imkansızdır diye bir repliği vardı. Sanırım ondan hoşlanmam için üç saniye yetmişti. Kafam karışıktı nedense.

Karşıma çıktığı gibi aniden kaybolmuştu.

İnciyi avucumda sıktım. Kimdi o kız? Onu bir daha görebilecek miydim? Aradan dört saat geçmişti ama hala kafamda o kızın düşüncesi dolaşıp duruyordu. Muhtemelen bu gece uyuyamayacaktım. Ne olursa olsun ben bir erkektim ve o kıza karşı ilk anda hissettiğim şeyler kuvvetli ve yakıcıydı. Sanki arasıra odanın içinde beyaz elbiseli bir kadın ağlayarak koşuyor gibi geliyordu ama başımı kaldırınca karanlık odamda yalnızdım.

Ben, Mete Baysal bir şeye kafamı takınca boşveremiyordum. Sonunda pes edip zihnimi boşaltmak için küveti doldurmaya karar verdim. Böyle uyuyamazdım. 

Gülümse BanaWhere stories live. Discover now