ii

2.3K 209 117
                                    

michael'ın buralarda pek takılmadığı ortaya çıkmıştı. onu bu beraber paylaştığımız yurt odasında gördüğüm tek saatler yatma saatiydi ki saat geç olmadan gelmiyor ve sabah da erken ayrılıyordu.

kendimi en azından benimle arkadaş olmasını dilerken buldum. bu sıkışık odada tek başıma oturup diyet kolamı yudumlarken deneme yazmaktan iyidir.

birkaç not ve karalamadan sonra, molaya ihtiyacım olduğuna karar verdim. dışarı çıkmalı ve kampüsü birazcık keşfetmeliydim. çünkü bir haftadır buradaydım ve erkekler tuvaletinin yerini bile zar zor biliyordum.

vanslarımın yanından geçtim ve dışarı çıktım, saçlarım dağınık ve kıyafetlerim kırışıksa bile bunu önemsemedim. nereye gideceğimi bilmiyordum o yüzden sadece koridorlarda dolaştım ve ilgi çekici bir yerler bulmayı umdum.

"yaşıyor!" neşeli bir ses duydum.

sese doğru döndüm, bu uzun boylu, yanık tenli çocuktu. şu bana ilk gün yardım eden. adı sanırım george ya da öyle bir şeydi.

"beni hatırlıyorsun değil mi? calum hood?" hızla konuşmaya devam etti.

dudağımı ısırdım ve yalandan bir coşkuyla başımı salladım. kesinlikle onu hatırlamıyordum.

"seni görmeyeli bir asır oluyor! üniversitenin baskısının okulu bırakmanı sağladığını düşünmüştüm." kendi kendinde kıkırdadı.

peşimden geldiğini görünce yüzümü buruşturdum. bir arkadaş istediğimi biliyordum ama yalnızlığı çok konuşan neşeli bir eziğe tercih ederdim.

"henüz yıkılmadım." kendimi sırıtmaya zorladım.

"bekle," calum yarım ağız gülümsedi. "michael nasıl?"

"neden önemsiyorsun?" diye sordum. kulağa biraz kaba ve korumacı gelmişti.

calum gür kaşlarını yukarı kaldırdı. "sadece eski sevgilimi kontrol ediyordum. bu çok mu kötü?"

"o senin eski sevgilin mi?" kaşlarımı çattım, "siz gay misiniz?"

"şey ben öyleyim, penis seviyorum. michael'dan emin değilim. benimle çıktıktan sonra erkeklerle iletişim kurmayı kesti. sanırım onu düze çevirdim." calum kızgınca sırıttı.

"oh. michael'ın nasıl olduğunu bilmiyorum. odamıza bile zar zor uğruyor." ilgisizce cevapladım.

"işte o öyle biri, hep kendi dünyasında, ilham kaynağı ya da onun gibi bir boku arıyor. ben birine ilham olacak kadar yeterli değil miyim?" calum hülyalı bir edayla konuşurken gözlerini devirdi.

"ne için ilham kaynağı?" calum'ın diğer bahsettiği şeyleri göz ardı ederek aptalca sordum.

"onun branşı sanat. bilmiyor muydun?"

"hayır." sessizce cevapladım.

"hiç sormadım ya, senin branşın neydi?"

"ingilizce."

"oh, iyiymiş. benimkisi filozofi. havalı, değil mi?" calum gözlerinde ışıltıyla bana baktı.

onu bir filozof olarak hayal ederken garipsemiştim. filozofi öğrencisi olarak, karışık ve soyut problemleri analiz etmeye elverişli olmalıydı. calum öyle birisine benzemiyordu.

"evet, ilginçmiş. ben, ah, cidden gidip çalışmaya ihtiyacım var. bay geor- calum."

kalıcı bir şey varsa o da şu, dönemin geri kalanında da arkadaşsız olacağım.

roommates ♢ muke (türkçe)Where stories live. Discover now