xi

1.8K 161 159
                                    

"saksının arkasına saklanmamızın belirli bir nedeni var mı?" sinir olmuş bir biçimde sordum ashton beni pat diye aşağı çektiğinde ve tökezleyip sertçe üstüne düştüğümde.

"şş! sikitiğim çeneni kapat, seni fazla büyümüş cüce!" diye tısladı ashton. (Cidden çevirmen olarak Ashton'ın hakaret kapasitesine hayranım aq)

"pardo-"

cümlemi tamamlayadım çünkü ashton'ın eli kendini sağlam bir şekilde dudaklarımda kenetledi. karşı çıkarak inledim ama bana dik dik baktı.

kendimi bıkkınca kollarına bıraktım ve kendi kendime sinirle somurttum. (Hikaye buradan Lashton'a dönermiş kflashdfkehsd)

"michael? michael, bekle!" ashton ya da bana ait olmayan bir ses duydum.

"ne istiyorsun?" michael'ın tanıdık, pürüzlü sesi boş bir ifadeyle cevap verdi.

"konuşmamız lazım," dedi bilinmeyen ses.

"konuşacak bir şey yok. bizim olayımız bitti calum, seninle daha fazla bir şey yapmak istemiyorum." michael kabaca söyledi.

calum'ın neden michael'ın dikkatini çekmek için bu kadar uğraştığını görmek için saksıdaki bitkinin ilerisine uzanmaya çalıştım. maalesef ki, ashton beni geri çekti. daha kötüsü, bunu yaparken bitkinin yapraklarını dalgalandırmıştı.

michael'ın gözleri anında bitkiye baktı. nefesimi tuttum, beni görmemesi için dua ediyordum.

havayı koklayıp, gülümseyip tekrar önüne döndüğünde güvende olduğumu varsaydım.

"yanlış giden neydi? beni tamamiyle kestirip atma kararına kadar her şey çok iyi gidiyordu." diye sordu calum, sesi üzgün geliyordu.

"bazı şeyler iyi gitmiyordu," michael yumuşak bir şekilde cevap verdi.

"sağın solun belli değil," calum öfkeyle baktı.

"hiçbir zaman şimdiki kadar genç olmayacağız. sıkıcı ve basit olarak zaman kaybetmenin anlamı ne?" michael gözlerini devirdi.

"sıkıcı ve basit olmayı senin gibi yapayalnız olmaya tercih ederim," calum çenesini sıktı.

michael görüş açımdan çıkana kadar ilerledi. michael'ın mimiklerini görebilmek için daha da uzandım. michael sıkılmış görünüyordu, sesindeki sinir olmuşluğu saklamaya zahmet bile etmedi.

"belki yapayalnız serserinin tekiyim ama hala beni seviyorsun," michael yavaşça konuştu.

sözleri hançer gibiydi. ikisi de aynı hasara sahipti. calum'ın yüzü aniden acı ifadesine büründü ve gözyaşlarını tutmaya çalışıyordu.

"seni seviyordum," diye düzeltti calum titrekçe.

iki büyük adımda, michael calum'ın teninin yavaşça emebilecek şekilde duvara sıkıştırmıştı. michael kalçalarını sürtmeye başladığında calum'ın seslice nefes verdiğini duydum. calum'ın elleri umutsuzca michael'ı avuçlayıp yakınına çekmeye çalıştı.

ve bununla birlikte, michael geriye adımladı ve sırıttı.

"beni hala seviyorsun." diye bitirdi michael bunu kanıtladıktan sonra.

calum'ın yüzü utanç ve sinirle kırmızıya büründü. yumruğunu sıktı ve michael'a doğru birkaç tehditkar adım attı.

"yap hadi. incit beni. denediğini görmek hoşuma gider," diye alay etti michael.

"izle," diye gürledi calum, sesi kin ve nefret doluydu.

calum yumruğunu tekrar salladı. o kadar kararlı görünüyordu ki bir şeyler yapacağına inanmıştım. savunmacı yanımın geldiğini hissettim; neredeyse saklanma bölgemizden michael'ı korumak için zıplayacaktım.

ashton kalçamdan kavradı ve kafasını çılgınca salladı. (Vallaha Lashton lan)

"yapamam," calum sonunda yenilgiyle konuştu ve kolunu yanına bıraktı.

"biliyorum. bu yüzden seni seçmiştim. çünkü sen beni sevecek kadar zayıf, sana bok gibi davranmama izin verecek kadar aptal, ve seni gerçekten seveceğime inanacak kadar saftın." michael bitkimizin yanına gelirken güldü.

yürümeye devam edeceğini düşünsem de aniden durdu. tam olarak bitkinin önünde.

"umarım bu, senin yaptığın hatayı yapmaz." michael sırıttı.

michael elini uzattı ve minnetle tuttum. ayağa kalkmama yardım etti.

"bizim burada olduğumuzu nasıl-nasıl anladın?" diye kekeledi ashton.

"kolaydı. ilk olarak, ikiniz de iki filden daha gürültücüsünüz. ikincisi, neredeyse her gece luke'la uyuyorum, kokusunu bir mil öteden fark edebilirim." diye açıkladı.

bu da havayı neden kokladığını açıklıyordu.

ashton ölümcül bakışlarını michael'a sabitleyerek bir hışımla koridora çıktı. calum da onu takip etti, kısa ve acı dolu bakışlarını michael'a yollayarak.

hareket etmiyordum, zar zor nefes alıyordum. michael'ın üstümdeki bakışları çok yoğundu, sanki gözleri ruhumu yakıyordu.

aptalca boğazımı temizledim.

"hakkımda şey dedin ya hani, calum'la aynı hatayı yapmamamı umman falan? ne hatasından bahsediyordun?" merakla sordum.

michael bana oyuncu bir gülümseme yolladı. o an dünya durdu; o an sadece gözlerindeki ışıltıya ve dudaklarının yumuşaklığına odaklanabildim.

öpülesi dudaklarından dökülen sözcükler beni gerçeğe döndürdü.

"bana aşık olma hatası."

KALBİM!

roommates ♢ muke (türkçe)Where stories live. Discover now