x

1.7K 155 70
                                    

Gecikme için çok üzgünüm, ama işte karşınızda yeni bölüm :-)

Diğer bölüm çok fena şeyler öğreneceğiz, hemen çevirip çifte update yapmak istiyorum aslında

Bi gecede dört bölüm falan çevirdim ve kedime istem dışı michael demeye başladım...

Neyse neyse

İyi okumalar

hafif bir esnemeyle uyandım.

iç güdüsel bir şekilde, eflatun saçlı çocuğa bakmak için etrafımda döndüm. yalnız bir soğukla karşılaştığımda kaşlarımı çattım. michael'ı görebilmek için tek gözümü açtım ancak o gideli çok olmuştu.

iç çekip kendimi yataktan çıkmaya zorladım.

hazırlanmayı bitirdiğimde -traş olmak, dişlerimi fırçalamak ve duş almak- burnuma lezzetli yemek kokuları gelmeye başladı. aç bir şekilde mutfağa çıkan kokuyu takip ettim.

tost makinesinden fırlayan taze kızarmış ekmeğe yağ süren michael'ı fırının yanında görünce dudaklarımı yaladım. orada dört dilim ekmek vardı. yanındaysa koca bir tabak, ikimizinde yiyebileceği kadar çok domuz pastırması.

"domuz pastırması!" bir parça almaya uzandığımda genişçe sırıtıyordum.

daha eti alamamışken, michael elime vurdu. tabağı göğsüne doğru çekti ve bana dik dik bakmaya başladı.

"bu benim," michael sert bir bakış attı.

"hepsi?" şüpheyle sordum.

"evet. şişmanım, yargıla beni." dedi beni uzağa iterken.

bir parçayı iştah açıcı şekilde ağzına tıktı ve çiğnedi. michael'ın kıtır kıtır mutlu bir şekilde yediğini izlemek bile ağzımı sulandırmıştı.

"şişman değilsin, ne diyorsun?" diye sordum.

"şu utanç verici şeye bak," karnının ufak bir kısmını kanıtlamak için kavradı. "iğrenç. aşırı kiloluyum."

"şunu demeyi kes." dudaklarımı birbirine bastırdım.

"neyi demeyi keseyim? gerçeği mi?" dedi cevap bekler bir şekilde. sesindeki şımarıklığın ötesinde, güvensizlik ve acı da vardı. karnındaki fazladan ama minik yağdan kesinlikle nefret ettiğini söyleyebilirdim.

"kapa siktiğim çeneni tamam mı? sen şişman değilsin, tamamen normalsin. minik karnını kesinlikle çok seviyorum." kararlı bir şekilde cevap verdim. "ama tüm tabağı kendi başına bitirirsen kalp krizinden ölürsün. bunu fark etmek için ashton gibi sağlık dahisi falan olmak gerekmiyor."

"ashton, ha. dahi? aptal olmakta dahi, belki de." michael nefesinin altından homurdandı, bana hayatımda görebileceğim en soğuk bakışı atıyordu.

sessizce kafama not ettim; michael'ın yanında ashton'dan bahsetme, ikisinin düşmanlığı var.

etrafta gezinmeye başladım ve michael ekmeğiyle domuz pastırmasını çiğnerken onu izliyordum. ara sıra yudumladığı portakal suyunu bıraktı. bakışlarımı fark ettiğini düşünmüyordum, gözleri telefonuna yapışmış gibiydi.

güvende olduğumu düşündüğüm an, michael konuştu.

"beni izlemeyi kes. garip hissettiriyorsun." solgun yeşil gözleri hızla bana döndü.

"ben, ben- siktir." neredeyse özür dileyeceğimi anlayınca dilimi ısırdım.

özür dilediğim için michael'ın tekrar hulk moduna geçmesini istemezdim, bu iyi olmazdı.

telefonuna geri dönerken başka bir parçayı çiğnedi. gözlerimi ondan başka bir yere çekmeyi denedim ama yapamıyordum.

"aman be luke, ürkütücüsün." michael iç çekti ve yukarı bana doğru baktı.

"açım." dedim.

michael gözlerini devirdi ancak kıskanarak da olsa domuz pastırması dolu tabağı önüme itti. gülümsedim ve yedi parçayı ağzıma tıktım.

"buraya gel." michael parmağını sallayarak yakınına gitmemi işaret etti.

sandalyeden kayıp karşısında dururken kalbim çarpmaya başlamıştı. michael gerçekten yaklaşınca nefesimi tuttum. dudaklarımız kelimenin tam anlamıyla milimetrelerce uzaktaydı. dudaklarını büküp kafasını hafifçe eğdi. nefesi yüzüme doğru hafifçe çarpkan yanağımı okşadı.

henüz beni öpeceğini düşünmüşken, başparmağının yumuşak tarafını dudağımın köşesine doğru kaydırdı.

"yağ bulaşamış," diye açıkladı michael elini peçeteyle temizlerken.

"oh."

roommates ♢ muke (türkçe)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin