iii

2.1K 220 127
                                    

sadlittlelucas Hadi mutlu ol :-)

"ah siktir, çok üzgünüm!" koca ayağım boya dolu tenekeyi devirdiğinde ellerimle ağzımı örttüm.

şanslıydım ki michael fırçalarını ve tuvalini, mavi boyayla mahvolmalarından önce kaldırmıştı. michael dudaklarını birbirine bastırdı ve devrilen tenekeyi yakalamak için aceleyle davrandı.

harika. michael odada kalıyor ve ben her şeyin içine sıçıyorum. belki de bu neden her zaman gittiğini açıklıyordur.

"endişelenme," michael iç çekti.

resmine doğru baktı ve çizdiği fırtınalı gri gökyüzündeki büyük mavi lekeyi fark etti. çizdiği güzel şehir resmi tamamiyle mahvolmuştu ve hepsi karanlık renklerin arasındaki mavi su damlası yüzündendi.

"harbiden çok, çok üzgünüm. istersen yazdığım denemelerden bir tanesini yırtabilirsin." ellerimle yazdığım 300 kelimelik denememi ona uzatırken özür diledim.

"sorun değil ahbap, sadece defol." michael iç çekti, resmi kurulamak için beyaz bir bez aldı.

dağınık görünüyordu. mavi saçlarının bir tutamına siyah boya sıçramıştı ve kıyafetleriyse boya dolu bir havuza batırılmış gibi duruyordu. yorgun ve hayal kırıklığına uğramış görünüyordu. tüm bu üzerinde uğraştığı çalışması sifonu çekilmiş bir tuvaletin içindeydi artık.

"yardıma ihtiyacın var mı? sana yeni tuval almalı mıyım? yeni resim? yeni fırçalar?" gergince sordum.

michael'ın -olağanüstü çekici oda arkadaşımın- benden nefret etmesini istemiyordum.

michael kafasını kaldırdı ve bana hayatıma gördüğüm en soğuk ifadeyle baktı. çok punk görünüyordu, bir katil bile çıkabilirdi. hayatım adına endişe ederek geri adımlarken dudağımı ısırdım. michael kafasını salladı ve titrediğimi görünce mimiklerini yumuşattı. artık ürkünç görünmüyordu, sadece dümdüz bakıyordu.

"defolup gitmeyeceksin, değil mi?" michael renkli saçlarını bandanayla arkaya ittirdi. (Ç/N: MIXHAEL VE BANDANA MCOAHLESJZO VE BANDANA ÖOCHAEL)

"ben sadece gerçekten, gerçekten üz-"

"üzgün olduğunu biliyorum," diye sözümü kesti. "özür dilemeyi kes, sinir bozucu oluyor."

"üzgünüm." özür diledim.

michael bana baktı ve hemen ağzımı örttüm.

"of, sıçayım! üzgünüm! şey yani üzgünüm demek istememiştim." tekrar özür diledim.

michael gözlerini devirdi ancak gözlerinde oyuncu bir parıltı gördüm. pembe dudaklarında minik bir gülümseme belirdi.

"tatlısın," diye bildirdi.

yanaklarımın kızardığını hissettim, "teşekkürler."

"peki açıkça görülüyor ki odayı yakın zamanda terk etmeye niyetli görünmüyorsun, o zaman bezi alıp boyayı temizlememde yardımcı olabilirsin sanırım."

kabul edip dizlerimin üzerine çöktüm ve zemini öfkeli bir biçimde ovalamaya başladım. kurumadan veya izi kalmadan önce bundan kurtulmam gerekiyordu.

michael'ın bana gözlerini diktiğini hissediyordum. o da diz çöktü ancak benim gibi emekleme pozisyonunda değildi, dümdüz oturdu ve çalışmamı izledi. yeşil gözleri cazibeyle parıldadı.

"neden beni seyrediyorsun?" sessizce ve michael'ın bakışları altında garip hissederek sordum.

"zaten söyledim, tatlı olduğun için."

roommates ♢ muke (türkçe)Where stories live. Discover now