vii

2K 158 160
                                    

"bu bi moda akımı mı emin değilim ama, umarım kapınızda uzun bir çatlak olduğunun farkındasındır." ashton'a içeri geçmesi için kapıyı açtığımda sıradan bir biçimde söyledi.

"michael," fısıldadım.

"öfke nöbeti, ha?" ashton dudağının köşesini kıvırdı ve sırıttı.

"evet." iç çektim.

"calum'ın aslında uzun bir zaman boyunca o mavi saçlı ucubeye takılı kaldığına inanamıyorum." ashton gözlerini devirdi.

"saçları mor aslında." diye düzelttim. ashton'ın michael hakkında ileri geri konuşmasına hafiften sinir olmuştum.

mor saçlı oda arkadaşıma karşı sahiplenici hissetmiştim. ashton bir daha michael'la alay etmeye zahmet ederse onu yumruklayabilirdim.

"evet her neyse," ashton gözlerini devirdi.

ikimizin arasında sessizlikten oluşan saçma bir uğultu oldu ve onu ilk tanışmamızda neden odamıza davet etmeye zahmet ettiğimi bile unuttum.

"bak üzgünüm, tamam mı. tüm gece uyuyamadım vücudum acı içinde ve biraz huysuzum." özür dilerken içten bakıyordu ashton.

"neden? birini mi düzüyordun?" merakla sordum.

"hayır, seni fesat cüce! (ç/n: krdş luke zürafagillerden ama sn blrsn.) sadece uyuamadım işte! git zihnini temizle!" ashton sertçe cevabı yapıştırdı. telaşlı ve şok olmuş görünüyordu.

omuzlarımı silktim ve avuç dolusu cipsi ağzıma tıktım. doritosun baharatının pürüzsüz yüzümde leke bıraktığını hissediyordum. ashton iğrenmeyle beni izliyordu.

"sen harbiden domuzsun," kafasını salladı.

"biraz isten mi?" poşeti ona uzattım. (ç/n: burada 'want some?' diyordu böyle çevireyim dedim sdjgdhkgdjf) birkaç tanesinin ağzımdan düşüşünü engelleyemedim.

ashton neredeyse öğürdü ve kaçtı. "yarabbim luke, bir doktor öğrencisi olarak seni sterilize etmemek için zor duruyorum. şuan ağzında ve ellerinde ne kadar bakteri olduğunu biliyor musun? bittikten sonra dişlerini fırçalasan ve ellerini bakteriyel sabunla güzelce yıkasan iyi olur."

"gavat olmaya başlıyorsun." geniş omuzlarımı düşürdüm.

parmaklarımın ucundaki turuncu kalıntıyı yaladım. ashton başka bir tarafa bakmak zorunda kaldı.

"öleceksin," fısıldadı.

"sadece cips yiyorum, rahatlamalısın." bacaklarımı masaya uzattım.

ashton karşılık vermek üzereydi; muhtemelen beynimi yakacak olan tıbbi bir gerçek söyleyecekti ki şans eseri sözü kesildi. michael kapıdan içeri havalı biçimde girdi, varlığımızı fark etmemiş gibi çenesini yukarı çekti.

"selam michael," belli belirsiz konuştum. yine bana çıldırmasını istemiyordum.

"neden burda?" başparmağıyla ashton'ın olduğu yeri gösterirken sordu.

"ben davet ettim." yumuşakça söyledim.

"neden?" çözemediğim bir tonla söyledi.

eğer sinirliyse, bunu göstermiyordu. durumu zorlaştıran şey hiçbir duygusunu yansıtmamasıydı. yüzü düz, ifadesi nötrdü.

"çünkü arkadaşız," belirttim.

michael güldü ve yumuşak görünümlü saçını kabarttı. kolundaki lekeleri fark ettim, ancak bu renk boya kadar canlı değildi. belki tebeşirdir?

"arkadaşın ne olduğunu bilir miydin," ashton hırladı, müthiş sinirli görünüyordu.

ilk benimle konuştuğunu sandım ancak bana bakmıyordu. ashton'ın öldürücü bakışları karşısında soğukkanlı duran michael'a bakıyordu.

"hm," michael mırıldandı.

"anlayamıyorum*," aptalca söylendim.

"endişelenme lukey," michael yumuşakça cıvıldadı.

sesi bacaklarımın neredeyse bükülmesine neden olmuştu. çok yumuşak ve melek gibiydi, boxerımın içine gelmemi sağlayabilirdi. kalçamdan aşağı bir ürperti indi ve michael'ın ne kadar tehlikeli olabileceğini fark ettim. benden bu tatlı sesiyle birini katletmemi isteyebilirdi ve ben duraksamadan yapardım.

"bu haini* dinleme," diye uyardı ashton.

"sadece calum'ın beni daha çok beğendiği için sinirlisin." michael masumca gülümsedi.

"kapa çeneni!" ashton haykırdı ve en yakınındaki eşyayı oda arkadaşımın kafasına fırlattı.

michael eğildi ve eşyanın duvara çarpıp üç büyü parçaya ayrılışını izledi.

"şimdi ash, bizim misafirimizsin. eşyalarımıza zarar verme." pürüzsüz sesinin altında keskin bir ton vardı.

"kafam çok karıştı." diye sızlandım.

"bazen olan bitenden habersiz olmak doğruyu bilmekten iyidir." michael yumuşakça söyledi.

ve bununla birlikte, yürüyüp gitti.

anlayamıyorum*: Orijinal cümle "i'm lost." şeklindeydi. Bu onlarda bi kalıp sanırsam, etraftaki alışılmadık olaylardan dolayı rahatsız hissetmek anlamına da geliyor.

hain*: Orjinal cümle "back stabber" şeklindeydi. Bu da işte sırtından bıçaklayan anlamına geliyor esasında.

roommates ♢ muke (türkçe)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin