vi

1.9K 191 98
                                    

"günaydın." sonunda banyodan çıkan michael'a isteksizce gülümsedim.

tüm bir sabahı orada saklanarak geçirmesi aslında sinir bozucuydu.

neredeyse orada otuz bir çektiğini düşünecektim.

ama ona şöyle iyice bi bakınca saçını yapıyor olduğunu fark ettim. eski koyu mavi saçları şimdi güzel bir eflatundu. bu renk ona maviden daha iyi yakışmıştı, yüzünü yumuşakça çevreliyordu ve kabarık bir kedi yavrusu gibi görünmesine sebep olmuştu.

michael'ın yüzü ışıltıyla gülüyordu, hayatımda bu kadar tatlı bir gülümseme görmemiştim. pembe ve yumuşak görünen dudakları gerilerek beyaz dişlerini ortaya serdi.

dünkü huysuz çocuktan eser yoktu, şuan çok mutluydu.

calum haklı gibi görünüyordu.

"iyi görünüyor mu?" dilim tutulmuştu, michael sustuğumu görünce gülümsemesi tereddütle soldu.

"bu- s-s-s-sevdim. şöyle ki, ürkütücü veya öyle bir şey gibi görünmüyor, inan bana. garip olmak istemiyorum, ama harika görünüyor. olağanüstü. yüce siktiğimin isası, isanın ta kendisi gibi görünüyorsun." (Ç/N: O nasıl cümle çarpılıyorum aq) diye kekeledim onun ne kadar göz kamaştırıcı gözüktüğünü açıklamaya çalışırken.

ne yazık ki sözcükler onun mükemmelliğini açıklamada yetersizdi.

"ama . . . isa yaşlı ölü ve gerçekten garip görünen saçları olan bir adam değil mi?" michael somurttu, az önceki sıcak gülümsemesinden iz kalmamıştı.

"hayır! yani teknik olarak evet, sanırım. ama demeye çalıştığım bu değildi. iyi görünüyorsun diyordum. çok iyi gibi, çok, çok, çok iyi çok-"

"anladım," michael sözümü kesti, utanmış olsa da hala neşeli görünüyordu.

"üzgünüm." yavaşça sırıttım.

özür dilediğimi duyunca gözlerini devirdi. bana bağırmak istediğini söyleyebilirdim ancak sessiz kalmaya devam etti. bana yarı yaramaz, yarı sinirli bir bakış attı.

"ee, um, saçını neden tekrar boyadın?" sohbet açmaya çalışarak sordum.

"öyle istedim," kısaca cevapladı. 

"özellikle bu rengi seçmende bir neden yok mu?" merakla sordum.

"havalı görünüyordu."

"bu mu yani?" tek kaşımı kaldırdım. "saçını bu renk sadece havalı görünüyor diye mi boyadın?"

"ne söylememi istiyorsun be?" diye bağırdı. solgun yeşil gözleri hafifçe karardı. "bu rengi seçtim çünkü bu yumuşak tonlarda değişken bir mor, hayat dolu hayallerimin rengi. yaşamamda, bu değersiz mücadeleye devam etmemde bana ilham kaynağı olan renk. ayrıca bu kız arkadaşımın gözlerini sonsuz uyku ölüme kapamadan hemen önce gördüğü son renk."

"ciddi misin?" susup kaldım.

"tabiki siktiğimin ciddisi değilim. bu renge boyadım çünkü bende havalı görünüyor. hepsi bu. şimdi canımı sıkmayı bırak." bana kötü kötü baktı.

"özür dilerim." ciddice söyledim.

"özür dilemeyi bırak amına koyayım!" michael kükredi ve odadan çıkmak üzere kızgınca hareket etti.

oldukça sinirli görünüyordu, birini bile öldürebilirdi. ten rengi fark edilebilir şekilde pembeleşmeye başlamıştı, mavi damarları teninin üzerinden atıyordu. kapıyı sertçe çarpıp, ayakkabılığı oynatacak kadar sert, gitmeden önce bana son defa kızgın bir bakış attı.

eğer odadan böyle dramatik çıkışlar yapacaksa, kapımız kırılacağa benziyor.

roommates ♢ muke (türkçe)Where stories live. Discover now