Chapter 11

97 6 5
                                    

Fly To Bradford

Ayakkabısının çakıl taşı üzerinde çıkardığı sesleri dinlerken aynı anda karanlığın içerisinde kayboluşunu izledim. Kapıyı kapadıktan sonra salonuma geri döndüm.

"Evet." dedim kendi kendime. "Evet, yarın büyük gün."

Alarmın lanet sesiyle kendimi uyanmaya zorladım. Şu hayatta zorlandığım tek şey uyanmaktı sanırım. Ah bir de uyumak.
Sersem hareketlerle merdivenden inerek mutfağa yürüdüm. Dolaptan sütü ve mısır gevreğini çıkardım, tarihin en kolay kahvaltısını hazırlamış olabilirdim. Sessizce yemeye koyuldum. Televizyonun üzerindeki saate baktığımda saatin 9'a geldiğini gördüm fakat bilet için ne gelen ne de giden vardı. 11 gibi havaalanında olmam gerektiğini varsayarsam acilen hazırlanıp çıkmam gerekiyordu. Kasemi mutfağa bıraktıktan sonra koşar adımlarla odama çıkıp üzerime rahat bir gömlek ve kot giydim. Kırmızı bir ruj ve rimelle de yüzüme renk getirdikten sonra çantamı hazırlamaya başladım. Gece o kadar yorgundum ki valizimi bile hazırlamadan yatağımın üzerinde sızmıştım.
Dolaptan valiz kadar büyük olmasa da içine birkaç parça eşya sığacak çantamı çıkardım. Kıyafetleri de içine doldurduktan sonra gitmek için hazırdım. Şarj aletini almaya gittiğim sırada kapı çaldı.
"Beni Joseph gönderdi, gidiş dönüş biletin burada. Oradan seni bir taksi alacak, gitmen gereken yerlere götürecek." Sesimi çıkarmadan elinden biletleri alıp başımı sallayarak kapıyı kapattım.
Bir de muhattap olmayacaktım elbette.
Asıl almam gereken şeyin kokain dolu siyah çanta olduğunu hatırlayarak kendimi mutfağa gitmeye hazırladım. Çantayı buzdolabının yanına koymuştum. Ordan alarak içini kontrol ettim. Aslında bunu direk polise götürmek vardı ama bu benim de başımı yakardı, o yüzden son defalık yaptığım bu işten kurtulmak için başımı belaya sokmamalıydım. Siyah çantayı da valizimin içine yerleştirdim.
Her şeyi kontrol ettikten sonra kapıyı kapatıp kitledim. Arkama döndüğüm anda yüreğim ağzıma geldi.
"Hiiiih!"
Elimi ağzıma götürdüğüm anda çantam yere düştü.
"Korkuttun beni!" Karşımdaki Zayn'di. Tanrım neden gelmişti şimdi? Pot kırmaktan ya da yaptığım işi anlamasından o kadar korkuyordum ki elim ayağıma dolaşmıştı.
"Ne oldu sorun mu var? Neden geldin?" Ah ne güzel de saçmalıyorum öyle.
"Gelmemeli miydim? İhanet ettiği kocasına yakalanmış kadınlar gibi davranıyorsun." Yan yan sırıtarak konuşmaya devam etti.
"Seni havaalanına bırakmak için gelmiştim ama istersen giderim." O kadar şirin söylemişti ki bu tatlılığa kim hayır diyebilirdi?
"Şapşal gel buraya." Bunu yaptığıma inanamıyordum. Sarılmıştım.

Bence bir insanı ne kadar zamandır tanıdığın önemli değildir. Onu tanıdığın anda ve sonrasında ne derece yakın hissettiğin, nasıl bir bütün olduğun önemlidir. Ben Zayn'e kendimi yakın hissediyordum ve bu gün geçtikçe artıyordu.

Hızlıca yerdeki çantayı alıp elimi kavradı. Ne yaptığını anlamasam da karşılık verip peşinden yürüdüm. Konuşmama fırsat vermeden beni arabaya bindirdi. Acele ediyor gibi bir hali vardı. Kendisi de bindikten sonra bana baktı.

"Bir an önce git ve gel, seninle konuşacaklarım var." Yüzümü ona dönüp ne demeyi planladığını hayal etmeye çalıştım.

"Ne hakkında?" Bunu sorduğuma pişman mıydım, sanmıyorum. Fakat cevabından da korkuyordum.

"Sen ve ben hakkında, daha çok benimle ilgili." Olduğum yerde rahatsızca kıpırdandım.

"Gerilmeli miyim Zayn?" Elini elimin üzerine koyup sıktı.

"Hayır, sadece seni heyecanlandırıp biraz da meraklandırmak istedim. Böylece Bradford'dayken bile beni düşünüp mutlu olabileceksin, çünkü kötü bir şey demeyeceğim." Dedikleri karşısında gözlerimi kocaman açıp söyleyeceği şeyleri hayal etmek istedim. Fakat çok genel bir konu söylemişti, bu her şey olabilirdi. Bizimle ilgili de olabilirdi, benden hoşlandığını da söyleyebilirdi veya sevgilisi olduğunu söyleyebilirdi. Ama hayır, güzel bir şey söyleyeceğini ima etmişti sanırım öyle bir şey değildi. Yoksa coğrafya dersindeki projeyi ve sunumu onun yerine yapmamı mı isteyecekti? Hayır bunu da sanmıyorum. Pekiii o zaman..

Deep BreathWhere stories live. Discover now