Chapter 8

346 35 11
                                    

 Angry

 

Kağıdı ters çevirdiğimde bunun bir kağıt değil, eski zamanlardan çekilmiş bir resim olduğunu anladım. Tam resmi algılamaya çalışıyordum ki sert sesi adeta kulaklarımın pasını sildi.

Zayn'in Ağzından

"Ne yapıyorsun sen?!" diye bağırarak yanına ulaştım.

Korku dolu gözleriyle "B-ben hiçbir şey-" konuşmasına fırsat vermeden yüzüne doğru bağırdım.

"Çabuk onu bırakıp defol evimden!" Sinirden titriyordum.

Elindeki resmi yere attı, yüzüme bakma zahmetine bile girişmeden kapıyı çarptı fakat çarpmadan önce "Lanet olsun Malik!" demeyi de ihmal etmedi. 

Gittiğinde sinirim hala geçmemişti. Yerdeki resmi alıp konforlu salonuma doğru yürüdüm. Hala bunu yaptığına inanamıyordum. Tanrı aşkına ya görseydi?

Sıkıntıyla elimi saçlarımdan geçirdim ve kendimi koltuğa bıraktım. Aklıma yeni gelmiş gibi varlığını unutmuş olduğum resmi parmaklarımın arasında çevirdim ve uzun süre baktım. Yüzleri boyanmış birbirine dil çıkaran iki çocuk gülümsememe neden olmuştu. 

17 Eylül 2000

Elinde fırçayla bahçemizdeki çitleri boyayan annem "Hey çocuklar koşmayın! Düşeceksiniz!" derken bile halimize gülüyordu. 

"Kim-berly benii ya-ka-laya-maz kii diyerek ordan oraya koşuyordum. 

O ise büyük bir hırsla peşimden geliyordu. "Ben de senin yüzünü boyayacağım. Hem de her yerini!" söylediğine kahkaha atarken kaçmaya devam ediyordum.

"Ahh! Kesinlikle fotoğraflarını çekmeliyiz! Şu hallerine bir bak!" dediğini duydum Jenny Teyze'nin. (Kimmy'nin annesi)

Ben onları dinlerken arkamdan bağıran Kimberly'nin sesi kulaklarıma doldu.

"Javadd, gel buraya senin yüzünü mavi yapacağım! Şirinler gibi!"

Ona dil çıkarıp bahçemizdeki salıncağın etrafını dolandım. "Ben şirin olmak istemiyoruuum!" diyerek bağırdım. 

Gözlerini kocaman açıp "Ne kadar büyük dilin vaaaar!" dedi şaşırarak. 

Sonra yavaş yavaş yanıma geldi. Gözlerimi kırpıştırarak ona baktım. Yüzüne gülümseme yayılmıştı. Ben ne olduğunu anlayamadan boyalı ellerini yüzüme sürdü. 

Dilini çıkararak "Ama benim dilim daha büyüüük!" diye koşmaya başladı. 

"Buraya gel, seni yakalayacağım!" derken bir yandan da peşinden koşturuyordum. 

"Ja-vadd be-ni yaka-laya-maz kiiii!" dedi beni taklit ederek. 

Annelerimiz halimize gülüyordu. İşlerini bırakmış bizi izliyor olmaları komikti. Bir elimi kırmızı diğerini ise yeşil boyaya batırıp peşinden koşmaya devam ettim.

"Gel burayaaa! Yüzüne çilek ağacı çizeceğim!" Soluk soluğa koşuyordum.

Olduğu yerde durup "Çilek ağaçta olmaz ki!" diye güldü.

"O zaman ben de elma ağacı çizeriiim!" Ellerimi suratına sürdüm. Gülerek

"Ben de sana böğürtlen ağacı çizeceğim!" Daha geri kaçma fırsatını yakalayamadan elini alnıma yapıştırdı. 

"Benimki daha güzel!" Dilimi kocaman çıkartarak kahkaha attım. 

"Hayır bir kere en güzeli benimkii!!!" Şimdi o da dilini çıkarmıştı. Aniden bir flaş patladı. Gözlerimizi kırpıştırmak zorunda kaldık. Annem:

"İkiniz de harikasınız!" derken saçlarımızı okşadı. 

Kimberly'nin Ağzından

Bana bu şekilde davranmasına anlam veremiyordum. Alt tarafı bir resimdi ve ben onu görememiştim bile. Bazen çok garip davranıyordu. Hem çok yakın gibiydi hem çok uzak... 

Londra sokaklarında üşüyerek yürüyordum. Hava çoktan kararmıştı, bu da sanırım üşümemi daha fazla tetikliyordu. Neyse ki evimin bulunduğu sokağa sonunda varmıştım. Yavaş yavaş yürüyordum. Rüzgar saçlarımı savuruyordu. Her ne kadar kendimi ısıtmaya çalışsam da kalın giyinmediğim için bu pek de mümkün olmuyordu. Nihayet evin önüne gelmiştim. Tam bahçe kapısını açacakken bir el kolumu sıkıca kavradı. Çok sıkı. Yüzümü acıyla buruşturarak arkamı döndüm. 

Ah Kahretsin!

"Ne oldu, korktun mu Kimberly Mathers? Bugün kurtarıcın yanında değil ha?" İğrenç sırıtışını yüzüne yaymış bir şekilde bana bakıyordu Joseph. 

"Çek o pis ellerini kolumdan! Yoksa!" göz temasından kaçınırken bir yandan da tepinerek kolumu bırakmasını sağlamaya çalışıyordum. Devamını söyleyemeyeceğim bir söze neden kalkıştığımı bile bilmiyordum. 

"Yoksa? Ne olur? Esmer çocuğa beni dövdürür müsün?" Alayla karışık gülümsemesi yüzüne iyice yayıldığında kendimi suratına tükürmemek için ne kadar zorladığımı bilemezsiniz. 

Cevap vermeme kalmadan etraftan elinde sopalı adamlar çıkmaya başlamıştı. Belli etmesem de korkudan altıma edebilecek duruma gelmiştim. Yutkunarak "Ne istiyorsunuz?" dedim. Her ne kadar soğukkanlılığımı korumaya çalışsam da bu pek mümkün olmuyordu üstelik sayısını bile bilmediğim sopalı adamların hepsi bana akbaba gibi bakarken... 

Sorumu ikiletmeden cevapladı. "Patron seni işe bekliyor. En kısa zamanda." Şuan onlara karşı gelip hayır demem aptallık olurdu. Sesimin kesik çıkmadığından emin olarak "Tamam, geleceğim." dedim. Pis gülüşünü bir saniye bile yüzünden silmeden elini kolumdan çekip zaten yakında olan yüzünü yüzüme yaklaştırdı. 

"Aksi olursa hayatını mahvederim Kimberly." elini havaya kaldırdığında köpekleri de onunla birlikte kapımın önünden uzaklaştılar. 

Hayatım daha fazla ne kadar mahvolabilirdi ki?

Selam kızlar ben geldim! Aslında biz geldik de denebilir! Bu bölümü çoğunlukla @Hazzaction yani Hatice yazdı, ben sadece konu uzasın diye kendimi parçaladım :D Ona, yardımları için çoook teşekkür ediyorum, ve biz de hepinize iyi okumalar diliyoruz!!!

+10 vote ve +100 reads da yeni bölüm geliiir :)



Deep BreathWhere stories live. Discover now