2

5.5K 371 209
                                    

Babam her zaman hayatta en önemli şeyin güvenli iş sonucunda elde edilen iyi bir maaş olduğunu söyler.

Sanırım artık en önemli şeye sahibim.

Yaşlı kadın her ne kadar kötü biri olduğunu düşünse de işe girmeme onay vermişti. Acil departmanında koşturan hemşireydim iki gündür. Hayatım rayına oturuyordu. Geriye sadece kitabımı çıkarmak kalmıştı. Aileme göre ise kitap çıkarmaktan daha önemli son bir adım vardı:

Evlenmek.

"Anne, görücü usulü randevu da ne?" Yüzümü ekşittim ve sesime tuhaf bir ton kattım. "Çok banel."

"Sensin o salak çocuğum." Bıkkınlıkla çektiği nefesi duyabiliyordum fakat umursamadım. "Bir kerecik gitsen n'olur Hyeya?"

Şimdi sıra bendeydi. Hastanenin pis havasını içime çektim ve sessiz koridorda rahatça cırlayabilmek için sesimi hazırladım.

Ama biri benden önce davrandı.

"HYEYA!"

Bakışlarımdaki soru işaretiyle baş hemşireye döndüm. Hadi ama, burada da mı rahat vermeyeceksin?

"319 numaradaki hasta, gıda zehirlenmesi."

Kısa ve öz cümlesinin ardından elindeki dosyayı attı.

Ve bende yakalayabilirmişcesine zıpladım. Boyumun 1.60 olduğunu unuttuğum nadir zamanlardandı.

"Gördüğün üzere işim var anne."

"Ne işi o öyle? Hyeya, sesin neden hırıltılı geliyor?" diye sordu şüphe dolu sesiyle. İzlediği dizilerden yola çıkarak hastane fantezisi yaptığımı sanıyordu muhtemelen.

"Dosya yakalamaca oynuyorum anne. Hadi hoşçakal."

Koşarak merdivenlerden çıkmaya başladım. Doktor çoktan hastayla ilgileniyor olmalıydı.

"Geciktiğim için özür dilerim."

"O-oh sen!"

Saçma sapan sesler çıkaran hastaya bakmaya dahi tenezzül etmedim, doktora döndüm. Yakıcı bakışları ve uzun boyuyla kalbimde çukur açmıştı hergele doktor.

"Hye Jung!"

Yaka kartımda Hye Jung yazmıyor seni gıda zehirlenmesi beynine vuran aptal!

Baygın gözlerimi serumunu kontrol etmek için hastayla buluşturdum.
Keşke gözlerim o anda görme işlevini kaybetseydi...

"SEN!"

Lanet olası, beyni uçkurunda et manyağı herif!

"Tanışıyor musunuz?" diye sordu yakışıklı doktor bakışlarını dosyada gezdirirken.

"Evet! Hye Jung benim çok yakın arkadaşımdır."

"Gerizekalı mısın? Adım Hyeya, Yongsuk."

"Yoongi. Ayrıca gerizekalı olan sensin."

"Gerçekten baya yakın duruyorsunuz." dedi doktor, baya kelimesini vurgularken. Ardından bakışlarını benimkilerle buluşturdu. "Hastanın refakatçiye ihtiyacı var Hyeya-shi. Madem yakınsınız onunla siz ilgilenin."

Hyeya-shi deme bana. Tatlım de, sevgilim de Doktor Kim!

"Hayır...doktor bey."

"Pekala, başka birini görevlendiririm o zaman. Siz bu sırada dinlenin Bay Min!"

"Umarım yalnızlıktan ölürsün pis herif!"

Nefret dolu fısıltının ardından civciv edasıyla Doktor Kim'in peşine takıldım. Asansörlere ulaştığımız sırada yavaşça bana döndü.

"Yorgun görünüyorsun. Refakatçi bahanesiyle dinlenebileceğini düşünmüştüm Hyeya-shi."

Tabi ya! Yapmam gereken tek şey oturup onun aptal suratına bakmak. Kesinlikle gece nöbetinden daha kolay.

Asansörün kapısı açılırken Doktor Kim'e teşekkür etmeden yanından ayrıldım, geldiğim hızda odaya geri döndüm.

"AH YOONGİ, CANIM ARKADAŞIM!"

●●●

"Ahjumma," Koluma vurmaksızın varlığını belli eden eller yüzünden başımı belgelerden kaldırdım.

"Gitmedin mi hala sen?"

"Şey..."

"Hyeya, nöbet bitti. Gidebilirsin."

Baş hemşirenin çirkin sesi birden kulaklarıma en güzel melodi gibi gelmeye başladı. Lafı geveleyen Yoongi'yi umursamayarak boş belgeleri danışmaya geri verdim. Acelesi yok ya, yarın doldururum.

Kot eteğimin düğmelerini iliklerken aklıma dolan görüntülerle titredim. Yoongi'ye refakatçi olmayı kabul ederken aklımdaki tek şey gece nöbetinin acısını çıkarmaktı. Ancak Bay Ahlaksız Ve Aptal Yoongi, gıda zehirlenmesi geçirdiğini anlayınca bayılıp başını yaraladığı için tüm gece uyumasını önlemek vazifem oldu.

Çantamı aldıktan sonra dolabımı kilitledim ve odadan çıktım.

Talihsiz olduğum bir kez daha kanıtlanmış oldu. Ben adamı ömrümün sonuna kadar görmeyeyim diyorum, o burnumda bitiyor!

"Gitmedin mi hala sen?"

"Daha kaç kez soracaksın Hyeya? Karşında olduğuma göre gitmemişim."

Hyeya mı, ahjumma mı; karar ver artık. Ya da boşver, karar vermeni gerektirecek kadar görüşmeyeceğiz nasıl olsa.

"Git o zaman."

Hastanenin çıkışına doğru ilerlemeye başladım. Arkamdan gelen ayak seslerini umursamıyordum. Ta ki kolumdan tutana kadar.

Senden hoşlanmıyorum ahlaksız herif. Boşuna aşk itirafı yapmaya kalkışma.

"50.000 won'un var mı?"

"NE?!"

Aptal olduğumu düşünmemi istercesine kısık bakışlarını takındı.

"Para isterken daha kibar olunması gerekilmez mi Yoongi-shi?" Dişlerimi sıktığımı belli edecek şekilde gülümsedim. "Neyse ki, benim gibi iyi biriyle karşılaştın."

"Eiiy, arkadaşız ya biz."

Kolunu koala misali omzuma dolayıp kendine çekti. Apartman toplantısı etlerine yumulmadan önce de aynı şeyi yapmıştı. Geleneksel hareketi falan mı acaba?

"İyi akşamlar Hyeya-shi."

Doktor Kim, el salladı ve karizmatik halleriyle yanımızdan geçip bu pis kokulu yerden ayrıldı.

Bana iyi akşamlar dedi! BANA! Danışmadaki kıza değil, bana!

Cüzdanımı çıkarırken sırıtmaya devam ediyordum. Keşke yakışıklı erkek fetişti olduğumu bu kadar belli etmesem...

"Seni ona karşı iyi arkadaş olarak gösterdim. Yani bu 50.000 won," Seri hareketle benim yerime cüzdandan çıkarıp danışmaya verdi. "Senin borcunu ödeme şeklin ahjumma."

Hızla otomatik kapıdan çıkıp beni ardında bıraktı.

Min Yoongi, umarım vedasız gidişin bir kez daha karşıma çıkmana neden olmaz.

magic words |m.yoongiWhere stories live. Discover now