14

2.7K 250 109
                                    

"Eğer roman satışları iyi olursa yurtdışına tatile gidelim."

"Hm," derken saçımın bir tutamını geriye itti. "Nereye gitmek istersin?"

"Kanada! Oraya mutlaka gitmeliyiz Yoongi!" dedim gözlerimi günışığına kapamadan önce. Yoongi'nin tepki vermesini beklemedim, ilk tanıştığımız yerde kollarında olmanın huzurunu doyasıya kullanmayı tercih ettim.

"İyi olacak Hyeya."

Ne iyi olacak?

Mırıldanmasına aynı şekilde karşılık verdim. Açıklama yapmadı. Omzumu okşadıktan sonra vücudumdaki kollarının bağlantısını kesti, ayaklandı.

"Gidip Namjoon'a barbeküde yardımcı olayım."

Battaniyeyi üzerime sardı. Hava oldukça iyiydi ancak kış arada soğuk yüzünü göstermeye devam ediyordu. Üstelik hastaneden çıkalı sadece dört gün olmuştu.

Yoongi, Namjoon'un yanına koşarken bakışlarımı diğerlerine kaydırdım. Jimin ve Taehyung, ormandaki çocuklarla oynuyor; evli çiftler kendi aralarında vakit geçiriyorlardı. Hoseok ise tahta masaya tabakları yerleştiriyordu. Bakışlarımı fark edince gülümsedi.

Boşluktan yararlanıp mesajlarımı kontrol etmeye karar verdim. Yoongi'yle konuştuğumuz gecenin sabahı romanın kopyasını internet üzerinden birkaç yayınevine göndermiştik ve o günden beri geri dönüt almayı bekliyorduk.

"Bir yeni e-posta."

Linkin üzerine tıkladım. Güzellik merkezlerinden gelen mesajlardan biriyse o lanet dükkanları tek tek patlatmaya karar verdim. Silahlarımı kuşanmama gerek kalmadı. Beklediğim mesaj sonunda gelmişti.

"Sayın Jung Hyeya,

Göndermiş olduğunuz romanı ve özgeçmişinizi inceledik. Yüzyüze görüşmeyi isteriz..."

"Yoongi!" Ellerimi şaşkınlıkla yanaklarıma koydum. "Yoongi, görüşmek istiyorlar!"

Izgaranın başında duran Yoongi'ye koşmaya başladım. Romanımın sayfalara döküleceği, kitapçılarda boy göstereceği hayali hızımı arttırdı. Yoongi'nin kucağına atlayıp bacaklarımı beline doladım.

"Yayınevi romanı değerlendirmek istiyor!"

Diş etlerini gösterecek şekilde gülümsedi, dudaklarıma öpücükler kondurmaya başladı.Öpücükler arasındaki mırıldanmalarını işitiyordum ancak anlamaya çabalayamayacak kadar göklerde hissediyordum kendimi.

Yabancı, yaşlı ve kalın ses yüzünden ayrıldık.

"Hey, öğlende yapacak kadar azdıysanız oda tutun!"

Hey amca, o söz bana ait!

●●●

"Sence yarın ne giymeliyim?"

Kapımın yanına yaslanmış Jimin'e seslendim. Saatlerdir ne giyeceğime karar veremiyor, Jimin'den fikir almaya çalışıyordum lakin ne o yardımcı olmak istiyordu, ne de kıyafetlerim görüşmeye gitmek için uygun duruyordu. Hepsi güpürlü, şifon ve fazla resmiydi. Cidden bunları alırken aklım nerdeydi benim?

"Ah, yarın sofistike görünmeliyim."

Jimin kapıdan ayrılıp odasına yöneldi. Getirdiği kahverengi, beyaz kuş desenlerine sahip şalı boynuma sardı. Cebinden gözlük çıkardı, takmaya çalıştı. Başarısızlıkla sonuçlanınca elinden alıp kendim taktım. Numarasızdı, görüşümde değişiklik olmamıştı.

Gözlerini kıstı, yavaşça vücudumu süzdü.

"Üzerine bol gelen bir kaşe, kot pantolon ve topuklu ayakkabıyla sofistike görünümünü tamamlamış olursun." Dolabın içine baktı, yüzünü buruşturdu. "İçine de şu uyduruk gömleklerden birini giy."

magic words |m.yoongiWhere stories live. Discover now