10-pt.2

2.6K 246 59
                                    

"Hyeya," Adımı seslenen kalın ses sayesinde doldurulmayı beklenen belgelerden başımı kaldırabildim. "Nasıl gidiyor?"

"Sıkıcı. Senin?" diye yanıtladım bomboş kağıda dönerken. Sekreter veya sağlık memuru olmadığım halde her seferinde belgelerle boğuşmak zorunda bırakılan bendim. Resmi evraklardan zerre kadar anlamaz, haz etmez biriyken sıkıntıdan dayanamayıp kağıtları yemeye çalışacağım dakikalara çok yoktu öyleyse.

"Aynı şekilde." Yanımdaki sandalyeye ilişti. "Bugün hastane pek sakin."

"Odandan çıkmış olduğuna göre sen de baya bunalmış olmalısın Taehyung." Kimsenin duyup duymadığını kontrol ettim hızla. "Pardon, Doktor Kim."

"Sorun değil." dedi gülümseyerek. Ardından bakışları odadaki televizyona kaydı. Rastgele açılmış yemek programına odaklandı.
"Yoongi hyung'un mesleğe döndüğünden haberin var mıydı?"

"Sabah öğrendim."

"Sanırım, gerçekten evleneceksiniz." derken bakışları televizyona kilitliydi. "Mesleğe dönmesini başka şekilde açıklayamıyorum."

Hayır, ayrılacağız.

Aklıma gelen fikirle dosyaları kapayıp sağıma, Tae'ye döndüm. Benden daha uzun süredir tanıyordu Yoongi'yi, yardımı dokunacağına emindim.

"Ona benimle kalmasını istediğimi söyledim." Televizyonu kapayıp bana döndü, bakışlarımızı buluşturdu. Ne yaptığını bilemez gibi değil duygularımı anlamaya çalışırak bakıyordu. "Tepkisi..."

Saçlarımı karıştırdım, başımı öne eğdim. O anlar aklıma geldikçe kalbim sıkışıyordu. Eğer kalp hastası değilsem, ki öyleysem bile, sebebi Min Yoongi'ydi. Ne tür bir insan seninle birlikte olmak istiyorum diyen birini umursamazdı ki? Üstelik liseli iki ergen değildik, ciddi yaşlardaydık ve bu asla şaka konusu olamazdı.

"Sıradan gelecek belki ama Yoongi hyung bağlanmaktan hoşlanmaz Hyeya. Kısıtlanacağını hissettiği an tüm bağlarını koparır, özgür olmaya bayılır."

Kelimeleri dökmeyen dudakları aralık kaldı uzun süre. Ardından eminlikten yoksun şekilde devam etti.

"Ailesinin baskıcı ve kurallarla dolu olduğundan bahsetmişti bir kez. Bu yüzden ailesiyle görüşmüyor hatta. Tanıdığım günden beri Yoongi hyung, kurallardan ve sorumluluklardan kaçıyor. Şimdi ne oldu da mesleğe geri döndü bilmiyorum ama..." Dudaklarını ıslatıp cümlelerini tekrar tarttı. "İtirafının ona pek iyi hissettirmediğine eminim."

"Tanrım..."

Dolan gözlerimden yaşların süzülmesine izin verdim. Toplum içinde ağlamaktan hep çekinen biri olmuştum . Kötü göründüğümden değil, ilgi odağı olmayı arzuluyormuş gibi durmak istemediğimdendi bu davranışım. Ancak bugün, her şey kötü hissettiriyordu. Kafamdaki bitmeyen soru işaretleri yüzünden çığırmaktansa ağlamayı yeğlerdim.

Tae'nin sakinleştirici eli omzum ve sırtım arasında mekik dokuyordu. Duygu patlaması yaşamaya son verip kısa sürede gerçek dünyaya döndüm. Kalabalığın içinde tek başına ve özgür olmayı seven birini elini tutmaya ikna edecek gücüm var mıydı?

●●●

Buram buram hastane kokan kıyafetlerimi dolaba tıkıştırdım. Dolabı kilitlediğime emin olarak çantamı omzuma astım ve soyunma odasından çıktım. Aynı hızda çıkışa ilerlemeye koyuldum. Hastane kokusundan gerçekten nefret ediyordum ve emekliliğime kalan uzun yılları düşünmek nefretimi arttırıyordu.

Otomatik kapıdan sızan soğuk havaya karşı ceketimin düğmelerini ilikledim, şalımı boynuma iyice sardım. Durağa koşma ihtimalimi göz önüne katarak ayakkabı bağcıklarımı kontrol ettim. Ancak koşmama gerek kalmadı, kapının biraz ilerisinde Yoongi arabaya yaslanmış şekilde beni bekliyordu.

"Sen gitmedin mi hala?" dedim kollarımı birbirine yaklaştırıp üşümemi azaltacağını umarak.

"Seni bekledim."

Tıpkı onun sabah yaptığı gibi tek bir tepki bile vermeyerek olduğum yerde durmaya devam ettim.

"Üşümüşe benziyorsun, arabaya geçelim."

Havalı ve kızgın duruşumu bozarak arabaya koştum. Rüzgar çok güçlüydü, iliklerime kadar işlemişti. Bir kez üşüdüm mü saatlerce titreyen insanlardım. Titremelerim şiddetli olurdu. Vücudumu kasarak engellemeye çalıştım fakat ne kadar başarılı oldum orası meçhul.

"İlk iş günün nasıldı?" dedim titreyen ellerim klimayı ayarlarken.

"Hmm...tuhaf?" dedi kaşlarını kaldırarak. Tuhaf olan sensin  demek istesem de dudaklarımı birbirine kenetleyip cama döndüm. Kavga etmek istemiyordum. İsteğim aramızdaki her ne ise güzel şekilde açığa kavuşturmaktı. Dünyanın en sinirli insanı yarışması yapılsa ilk ona girecek ben için ne kadar mantıklı bir istek olduğu tartışmaya açık.

"Tuhaf olan ben değilim, sensin Hyeya."

"O lanet olası okuyucu bakışlarını yola odakla Min Yoongi!"

"Pekala." Direksiyonu olduğu yerden ayırmak istercesine sıkıca kavradı. "Jin hyung'un arabaya ihtiyacı varmış, arabayı teslim edelim. Hem eşini ziyaret etmiş oluruz. Ne dersin?"

"Beni eve bırak. Sonra ne yapıyorsan yaparsın."

"Nişanlım varken tek başıma ziyarete gitmem hoş olmaz Hyeya."

"Umrumda değil, Min Yoongi."

"Senin sorunun ne Hyeya?!" Birden değişen, yükselen ses tonu olduğum yerde zıplamama sebep oldu. "Duyguların yüzünden anlaşmayı bozmak mı istiyorsun?! Nişanlıysak birlikte gitmemiz gerekir!"

Arabayı kenara çekti. Deyim yerindeyse gözlerinden ateş fışkırıyordu. Onu ilk defa sinirli görüyordum, fazlasıyla korkutucuydu. Suyuna gitmeyip dik başlılık edersem kendini belli eden damarlarından başka bir canlı çıkacaktı sanki.

"Hayır. Tek istediğim duygularımın önemsenmesi."

"Kusura bakma fakat önemsenmekten çok karşılık bekliyor gibi duruyorsun." dedi alay dolu sesiyle. Gözlerim doldu. Bundan doğal ne vardı ki? Kalbimde bağımsız, kocaman bir orkestra vardı. Başlatıp başıboş bırakamazdı, izin veremezdim.

"Madde 6: 'Aşk, mutlu sona sahip değildir.' "

"Seni de, maddelerini de sikeyim Min Yoongi!" dedim gözyaşlarım olağanca hızla akarken. Sözlerimi dert etmeden lafa devam etti.

"Zengin oğlan, fakir kız aşkını düşün. Diyelim bu ikisi her türlü zorluğu aşıp evlendiler. Hikaye ya da roman tam orada biter. Altında da kocaman harflerle 'mutlu son'  yazar. Orası son değildir Hyeya, yeni zorlukların başlangıcıdır. Çakışan hayatlar, toplum baskısı ve daha birçok şeyin aşkın çürütüşünü başlattığı yerdir."

Gözlerini benimkilere odakladı. "Hadi daha basit bir aşk düşünelim. Kadın ve adam, iş arkadaşı olsunlar. Arkadaşlıkları aşka dönüşsün ve evlensinler. Bu basit aşk bile evliliğin sorumlulukları karşısında söner Hyeya. Her aşk söner. Mutlu sonlar, mutsuz anların başlangıcıdır aslında."

Mutlu sonlar, mutsuz anların başlangıcıdır aslında...

"Eğer biz anlaşmayı gerçeğe çevirirsek hikayemizin görünen kısmını bitiririz." Elimi tuttu. "Çok geçmeden kendimizi kilisede buluruz ve kalbindeki orkestra tam o anda, tekrar başlamamak üzere biter." Ellerini yanaklarıma koydu. "Bitsin istiyor musun?"

Başımı sağa sola salladım. "Bitmeyecek. Saçmaladığına tüm servetime bahse girerim."

Gülümsedi. "Senin servetin yok Hyeya. Borçların var."

Gülümsemesine eşlik ettim. Baş parmaklarıyla ıslak yanaklarımı sildi.

"Hayatlarımızı buluşturmak için uğraşacağım, tamam mı? Sen sadece romanına odaklan. Seni bırakıp bir yere gitmeyeceğim."

Seni bırakıp bir yere gitmeyeceğim. Benim de istediğim bu işte.

Başımı hafifçe kaldırıp dudaklarımı dudaklarına bastırdım, sesindeki özgüvensizliği pas geçtim. Onun aksine içimdeki orkestranın uzun süre devam edeceğine inancım tamdı.











magic words |m.yoongiحيث تعيش القصص. اكتشف الآن