➳ 0.2

721 95 107
                                    

Gökyüzüm: Biliyor musun aklıma ne geldi?

Düş-eşim: Geri zekâlı olduğun mu? Zaten biliyorum ki bunu, söylemene gerek yok.

Gökyüzüm: Pocky Game. Sen, tam öpüşecekken utanıp araya kedimi koymuştun. İlk öpücüğüm Happy'e gitmişti, hatırladıkça gülüyorum. Hadi ama, hangi insan kaç kere ömründe mavi bir kedi ile öpüşür? Peki, sen şimdi hatırlıyor musun? O kadar gülmüştün.

Düş-eşim: Hatırlamıyorum bile. Ne var kendi cinsin ile öpüşmekte? Komik gelmedi.

Gökyüzüm: Ayıp oluyor ama, Lucy. Hem gelmiyorsun hem de laf atmaya çalışıyorsun. Üstelik bayat laflar. Benden ayrı olmak kelime dağarcığını da mı küçülttü yoksa? İşte, bana geri dönmen için muazzam bir neden daha! :)

Düş-eşim: Ben, öyle bir şey yapmıyorum -laf sokmuyorum-. Gelmiyor muyum, seni ne ilgilendirir? Çıktık, öpüştük, bir zamanlar birbirimizi sevdik diye ölene kadar seninle olacak değilim. Bıktım artık. Düş peşimden.

Düş-eşim: Hiçbirinizi istemiyorum! O lanet olası oyun da senin isteğinle olmuştu. Mutlu olacaksan bunu hatırlıyorum işte.

Gökyüzüm: Gerçekten... Gerçekten de unutmuşsun. Hatırladığın tek şey de yanlış. Pocky Game... Hatırla biraz: ikimiz buluşmaya çıkmıştık, alışveriş yapmıştık, yemek yemiştik, sinemaya gitmiştik, parkta yürüyüş yapmıştık. Sonra sen, küçük çocuk gibi koşarken düşmüştün. Çok ağır yaralanmamıştın ama dizin çok acıyordu, hatta neredeyse ağlayacaktın çünkü içinde ufak taş parçaları vardı. O gün anlatmıştım ya sana, benim de içimden bir parça koptu diye. Ben seni kucaklayıp kafeye oturtmuştum çünkü sen öyle istemiştin. Hep gülüyorduk o zamanlar, grubumuz da vardı, mutluyduk bayağı anladığın üzere.

Gökyüzüm: O sırada da Jellal ve Erza, Pocky Game oynuyordu her zamanki gibi birbiri ile inatlaşarak. Ben ise onları umursamadan dizin nasıl geçer, dediğimde öp demiştin. Dizini öpmüştüm ama daha çok acımıştı, onu çok iyi hatırlıyorum. Fakat sen gülümseyip dolgun dudaklarına götürmüştün parmağını. Buradan öpeceksin, demiştin. Hatta sen istemiştin Pocky Game yapmayı. Gray salağı da şaka olsun diye kedimi almış getirmiş, yanımıza koymuştu. Happy de bizi hep rahatsız ederdi zaten.

Gökyüzüm: İlk pocky mahvoldu o yüzden. İkincisinde de ben yemiştim hepsini odunluk yaparak -özür diliyorum, tekrar-. Son kez gerçekten yapacakken de utanmıştın aniden. Son anlarda Happy'i koyup gülmüştün. O gülüşün hâlâ aklımdan çıkmaz. Çok sevimliydin.

Gökyüzüm: Belki o gün öpüşememiştik ama çok daha fazlasını almıştım ben. Senin gülüşünü, bakışını, gözlerindeki parlaklığı, fotoğrafımı çekişini, dizinin acısını unutuşunu... Özellikle de yanağımı öpmüştün! O kadar heyecanlıydık ki o gün, ikimiz de öpüşemezdik aslında doğru düzgün.

Düş-eşim: Bana ne bunlardan? İlgilenmiyorum, vazgeç.

Düş-eşim: Gelmeyeceğim, Natsu. Ben burayı seviyorum, burada da var benim arkadaşlarım. Hatta sizden daha çok seviyorum onları, tamam mı? En değerlilerim burada artık. Kıymetlilerim... Her şeyim.

Düş-eşim: O yüzden bırak beni. Ben sizden vazgeçeli çok oldu, siz de benden vazgeçin. Çünkü üzülen siz olacaksınız. Özellikle de sen, Natsu. Senden o kadar nefret ediyorum ki...

Düş-eşim: Siktir git.

Gökyüzüm: Beni mi düşünüyorsun? Ben üzülmem kar tanem, beni daha tanıyamadın mı?

Gökyüzüm: Vazgeçmiyorum, vazgeçmeyeceğim.

Gökyüzü: Ayrıca gideli küfüre de başlamışsın. Seni eski hâline döndürmenin bu kadar zor olacağını tahmin etmiyordum. Biz küfredince kızan masum Lucy, şimdi insanlara siktir git diyor, ha? Tamam, bugünlük siktirip gidiyorum hayatım. Ama yarın, sabahın
ilk ışıklarında buralarda olacağım.

distance × nalu textingKde žijí příběhy. Začni objevovat