*10* Sleep

2.2K 164 14
                                    

 Yağmur hızla yağmaya devam ediyor, kıyafetlerimi ağırlaştırıyordu. Yağmur taneciklerinin çıkardığı ses ise kulaklarımda yankılanıyordu. Kendimi o kadar yorgun ve mutsuz hissediyordum ki, bunu hiçbir şekilde tanımlayamazdım. Şimdiye kadar başıma gelmesini istemediğim her şey başıma geliyordu.

Zayn bana tepeden bakıyor, kalkmamı bekliyordu. Gözlerimi ondan kaçırdım ve yerde oturmaya devam ettim. Onun yanımda olmasını istiyordum ama bana aşağılayıcı bakışlarıyla bakacaksa, isteğimden vazgeçiyordum. Sonsuza kadar ağlamak ve yağmurun üzerime yağmasına devam etmesi de isteklerimden bir diğeriydi.

Telefonunu çıkarttığını ve birini aradığını duydum. Ardından söverek telefonu kapattı ve yanıma çömeldi. "Yerden kalk Seb."

Ona cevap vermedim. Yüzüne bile bakmıyordum. Uykum gelmeye başlamıştı. Donuyordum da. Bence donarak ölmek, ölmenin en iyi yollarından biriydi.

"Sana diyorum. Hey," diyerek kolumu dürttüğünde ona hırçın bir şekilde baktım. "Kalkmayacağım tamam mı? Kalkmayacağım! Hem neden umursuyorsun ki?"

"Sen ablamın arkadaşısın," dedi ve ellerini bana uzattı. "Şimdi kalk yerden. Hem abinin telefonu meşgul olmasa seninle uğraşacak değilim. Ben tükürdüğümü yalamam."

Belki kalkabilirdim. Belki son iki cümleyi söylemeseydi bunu yapardım. Ama şimdi, yerden beni hiçbir güç kaldıramazdı.

"Sen ne kadar inatçı bir şeysin be!" dedi bıkmış bir ses tonuyla. Elimi zar zor kaldırıp ona hareket çektim. "Çek git şuradan."

"Sen az önce bana hareket mi çektin? Tanrım!" dedi inanamayan bir ses tonuyla. Ondan ve tonlamalarından nefret ediyordum. Her söylediği bana neden bir şarkı gibi gelmek zorundaydı ki?

"Bu hâldeyken bile beni şaşırtıyorsun. Her neyse," dedi ciddi bir havayla. "Kalkmıyordun değil mi?"

"Sağır mısın?" dedim hiddetle. Sormam hataydı. Sağır olduğu apaçık ortadaydı. "Kalkmıyorum dedim!"

"İyi," dedi ve ben ne olduğunu anlayamadan, ayaklarım yerden kesildi. Beni hiç ağırlığım yokmuş gibi omzuna attı ve yağmurda ilerlemeye başladı. Beni bırakması için tepindim ama bu, hiçbir işe yaramıyordu.

En sonunda durdu ve arabasının kapısını açıp beni içeri soktu. Kapıyı sert bir şekilde kapattı arabanın etrafından dolanarak sürücü koltuğuna yerleşti. Saçları yağmur yüzünden dağılmış ve ıslanmıştı. Dudaklarından ve kirpiklerinden yağmur damlaları sarkıyordu. Ve bu kadar güzel olduğu için lanet ettim.

Bal rengi gözleri üzerimde dolandı. En çok tişörtümde gezindi ve sonunda tekrar gözlerime odaklandı. "O tişört benim."

"Hayır," dedim. Sesim kısılmak üzereydi ama şu an için konuşabiliyordum. "Bu tişört benim."

Bir şeyler söylemek için dudaklarını araladı ama sonra vazgeçmiş olacak ki, ağzını kapattı ve araba anahtarını kontağa soktu. Araba gürültüyle çalıştı ve Zayn gaza bastı.

Durduğumuzda, ben titreme evresini geçmiş, gözlerimi bile açamıyordum. Evime gelmiş olmayı ve sıcak bir banyoya girmeyi diledim. Zaten ağlamam ve hâlâ ağlamak istemem beni daha kötü bir duruma sokuyordu.

Kapının açılıp kapanma sesini duydum. Sonra benim oturduğum koltuğunun yanındaki kapı açıldı ve soğuk hava vücuduma temas etti. Titremem geri döndü.

Zayn'in birkaç küfür ettiğini duydum. Ardından beni kucağına aldı. Normal şartlar altında buna itiraz edebilirdim ama şu an kendimde bunu yapacak gücü bulamıyordum. Üşüyordum. Sanırım bu hiç hayra alamet değildi.

I Know You Want MeWhere stories live. Discover now