10

237 26 19
                                    

Cem Adrian - Gidemem

~

Bir adamı dinliyorum, karanlığa dokunabiliyor sanki ellerim diyor. Öyle iyi anlıyorum ki...
-Yasemin'den

~

"Nasıl?"

Gözlerini az önce onu üzen kelimeler söyleyen kızın hala havada olan eline çevirdi, hayal kırıklığına uğramıştı.

"Ben... Üzgünüm, kabul edeceğini düşünmüştüm."

Sesindeki hüzün kızı korkutmuştu ve ardından gelen suçluluk duygusu da şaşırmamıştı.

"Ben de üzgünüm Engin abi ama bu benim için çok fazla, eminim sende kalması daha doğru olacaktır annenin yazılarının."

Kurduğu cümle onu nefessiz bırakmıştı, soğuyan çayına bakıp toparlandı ve masadan koşarak uzaklaşmamak için kendini ikna etti, kabalaşmayacaktı.

"İnan bana ben de çok meraklı değilim annemin yazılarını sana vermeye ama o böyle istedi, hem ne babam ne de ben okuduk defterleri. Senden başkası bilmeyecek onları."

Sessizce beklediler, kafedeki insanların sayısı azaldı ve yerlerini yenileri aldı, gün akşama yaklaşıyordu.

"Şey, tamam... Sizin için sorun olmayacaksa alabilirim defterleri."

Adamın yüz ifadesi yumuşadı ve en sonunda gülümsedi, sorun nasıl bir kelimeydi, öyle sevinmişti ki annesinin isteğini yerine getiriyor olmaktan.

Tabii bu kelimeler yerine "Sorun değil." demekle yetindi.

Yarısı açılmış çantasından bir paket çıkarttı ve Zühre'ye uzattı, içine bakmak yerine kendi çantasına koymuştu onları genç kız.

Ne diyeceklerini bilmeden rahatsız edici bir sessizliği paylaştılar.

"Peki... Arabamla geldim, istersen seni bırakabilirim?"

"Teşekkürler, kendim giderim ve bunlar... Her şey için teşekkürler."

Annesine edilmek istenen teşekkürü kabul etti çocuk, artık evine gitmek istiyordu.

"Rica ederim ve numaramı biliyorsun, bir şeye ihtiyacın olursa arayabilirsin. En az senin kadar merak ediyorum annemin yazılarını."

Kendi arabasının olmayışına bir kez daha üzülüp otobüs durağının yolunu tuttu, seçeneklerini yeniden değerlendirmeli ve yeni yollar keşfetmeliydi.

Evine gidene kadar kulağında müzik, elinde ise çantasının dibinde bulduğu bir kalem vardı. Defterleri açıp yazılara bakmaya cesaret edememişti. Bir yandan ona yazılanları okumak için ölüyor, diğer yandan da defterleri unutup hayatına devam etmek istiyordu.

Bu kararsızlığı evine gidip yatağına oturduğu an yendi, henüz Canan okuldan, annesi ile babası da işten dönmemişti.

Zühre üzerini değiştirip aylar önce alıp bir şey yazmaya kıyamadığı defteri eline aldı.

Ona yazılar yazan kadına cevap yazacaktı.

Telefonu çalana kadar bir kendi defterine bir de hâlâ adını bilmediği kurtarıcısının verdiklerine baktı, siyah karton kapaklı defterin onu cezbeden özelliklerinden biri kitap gibi durmasıydı. Şimdi çok daha özel olmuştu.

"Efendim?"

"Alis, nasılsın?"

Kendini yüksek bir yerden bırakmayanlar da iyiyim diyordu, Zühre cevap vermeden önce olmayan kanatlara güvenip uçurumdan atlamayı düşündü ama intiharı seçmek için fazla mantıklı bir insandı. Hele ki yaşamak için verdiği bunca uğraştan sonra...

"İyiyim, siz nasılsınız, hâlâ Cemile ile mi birliktesiniz?"

Masasının üzerinden dizüstü bilgisayarını alıp parolasını yazdı, kulağı Ali'deydi.

"Evet yanımda ama bizi bırak şimdi, ne konuştunuz anlatsana..."

Bilgisayarı açmak için gereken işlemleri teker teker uyguladıktan sonra konuştu.

"Benimle gurur duyacaksın, konuşmanın sonuna kadar masada kalabildim..."

"Bizi meraktan öldürme Alis, evdeysen oraya geliyoruz. Senin bir şey anlatacağın yok."

"Tamam, bekliyorum."

Üzerini değiştirip daha rahat bir şeyler giydikten sonra bilgisayarına dönüp zaman öldürdü, Cemile ile Ali'nin geldiğini belirten zil çaldığında takip ettiği dizilerin yeni bölümlerini kontrol ediyordu.

"İçecek bir şeyler getirdik, sizinkiler evde mi?"

Kapıdan çekilerek Cemile'ye ve arkasından gelen Ali'ye yol açtı.

"Henüz gelmediler, geçin hadi."

Zühre ve ailesinin diğer üç üyesinin yaşadığı evde hepsine yetecek kadar oda vardı ve bunun getirilerinden sonuna kadar faydalanıyorlardı. Canan ve Zühre'nin kendilerine ait odalarının yanında ferah ve kullanışlıydı içinde oldukları ev.

Kahverengi, pembe ve krem renginin karıştığı oturma odasına geçip oturdular. Eve yeni gelenler bir sürü çikolatalı süt getirmişti, Zühre birini eline almadan önce konuştu.

"Aç mısınız, bir şeyler getireyim mi?"

"Yok sağ ol, kitapçıdan sonra yedik bir şeyler; anlat bir an önce, bizimkiler evde beni bekliyor."

Ali'nin aksine Cemile'nin gidecek uzun bir yolu ve sabah erkenden kalkması gereken bir okulu vardı, ne kadar Zühre'yi yalnız bırakmak istemese de evine gitmeliydi.

"Bana kalbini veren kadın, aynı zamanda bana yazılar yazmış. Henüz ne olduğunu bilmiyorum ama oğlunun dediğine göre çok önce başlamış yazmaya, öldükten sonra bir videoda söylemiş yazıların bana ait olduğunu. Bu arada o, intihar etmiş."

Birkaç nefeste anlatmaya çalıştığı olayın ağırlığını hissetti, rahatlamak için sütten biraz içti, iyi gelmişti.

"Çok teşekkürler bu arada, her şey için."

Ali, ikisinin yerine cevap verdi.

"Ne önemi var, sen de aynısını yapardın... Ama anlamıyorum, tüm bunların ne anlamı var?"

"Onu ben de bilmiyorum ki, tam mutlu olmaya başlarken ölü bir kadının nefesini hissediyorum."

Sesinin titremesini engelleyememişti, korkusu geri gelip kızın kollarından tutup sarstı.

"Ne yapacağım?"

Şapkacı lakaplı çocuk kollarını tıpkı korku gibi Zühre'ye doladı ve duyguyu unutturmaya çalıştı. Cemile ise kelimeleri kullandı.

"Derin bir nefes alacak ve kendine geleceksin, yazıları okumak zorunda değilsin. Kendini sakın mecbur hissetme, istersen okur istemezsen atarsın, tamam mı?"

Zühre, geri sarıldı çocuğa. Biraz olsun rahatlamıştı ve kıza cevap verdi.

"Tamam."

~

Haftada bir gün, cumartesileri gelsin mi bölümler? Ne dersiniz?

Sökük Ruhların İlmeğiWhere stories live. Discover now