7

246 29 19
                                    

Apocalyptica - Fade To Black

~

Benden önce benim duygularımı yaşayan insanlar, benden çok daha güzel bir şekilde anlatmış kendilerini. Sylvia Plath'ı kıskanıyorum, hele Nilgün Marmara'yı... Sence de hayatın neresinden dönülse kâr mıdır dostum?
-Yasemin'den.

~

Bilinmeyen bir zaman ve odadaki hayalî doktorumun bana sorunumu söylemesini bekledim. Nefes darlığı sorunu ile gittiğim hastanede on ayrı test yapılmıştı.

Sıradan bir doktor odasındaydım, Koray Bey'inki gibi sıradan ve insanı rahatlatmaktan çok geren... Doktorun ağzından çıkanlar da bana çok yardımcı olmadı.

"Bu inanılmaz... Kalbinizin yarısı yok."

Duygudan arınmış, boş bir suratla ona baktım. Koray Bey gibi genç değildi, saçları dökülmüş ve muhtemelen hayatı boyunca uğraştığı insanların yükünü omuzlarında taşıyordu. Ses tonu da en az söyledikleri kadar rahatsız ediciydi, rahattı bir kere, sanki benim başıma gelenler çok normalmiş gibi konuşuyordu.

Bir insanın, başka birine ait olan kalbin yarısı nereye giderdi ki?

"Muhtemelen kalbinize dadanan güveler yapmıştır, onlardan her yerde var, keşke ilâçlasaydınız ."

Kalbimin resmini tutuyordu ve gerçekten, yarısı eksikti, Aylin Abla'nın sözünü ettiği güveler bunlar mıydı?

Küfrettim, gerçekliğe dönmüştüm.

Güveler kalbimden boğazıma doğru ilerliyor, beni nefessiz bırakıyorlardı.

Zühre gözlerini telâşla açtığında henüz güneş doğmamıştı, yaşadıklarının rüya olduğunu anladığında derin bir nefes aldı ama hâlâ... O aptal küçük böcekleri göğüs kafesinin içinde hissediyordu.

Bu mümkün müydü?

Yeniden uyumayı denedi ama bunun için çok geçti, ellerini kalbine götürdü. Çok sık yapmaya başlamıştı bunu, içinde taşıdığı ve yabancısı olduğu kalp, varlığını daha çok belli etmek istermiş gibi rüyalarına giriyordu.

Saatin kaç olduğuna aldırmadan Ali'ye bir mesaj yazdı, çocuğun bu saatte ayakta olduğunu bilecek kadar tanıyordu. Belki mesajına cevap veremez ama görünce kızı arayabilirdi.

Yatağında oturup vakit öldürdüğü sıralarda onun dışındaki herkes çoktan ayaklanmış ve işe gitmek için hazırlanmaya başlamıştı.

Kendi işinin gece olması onu yoruyordu, ailesi güne başlarken o daha yeni uykuya geçiş yapardı genelde ama bugün değil.

Mesajına cevap gelmeyeceğini anlayan Zühre de odasının kapısını açtı, iki ayağı bir papuca girmiş sarışın kız oradan oraya yürüyordu.

"Günaydın Canan, sana kahve yapayım mı?"

Kızların annesinin çalıştığı otel oturdukları semtten çok daha uzak olduğu için babaları önce onu bırakıyor ve sonra kendi işine gidiyordu, evden en son çıkanlar Canan ile Zühre'ydi.

"Günaydın, yok yetişmez zaten ben yolda atıştırırım bir şeyler. Ama sen ye, zayıfladın iyice, hadi görüşürüz!"

Kapıdan çıkmadan önce söylediği son sözleri uygulamaya koyuldu Zühre, o çay insanıydı ve klasik bir Türk olarak sofrada tüm kahvaltılıkları görmek istiyordu.

Kardeşi ise daha çok tüm günü kahve, poğaça ve yulaf ezmesi ile geçirebilecek biriydi.

Uykusunun açılmaması için hiç oyalanmadan yatağına geri döndü, yeniden uyandığında saat on birdi ve dersinin başlamasına az bir zaman kalmıştı.

Kendine küçük bir sandviç hazırladı ve sallama çayın yanında karnını doyurup giyindi. Kabustan sonra yeniden uyuması zor olmuştu, uykusuzluğunu hissetti. Yorgundu.

Müzik listesine saldırdı ve yol boyunca onu mutlu edebilecek adamların seslerini dinledi. Cesarete ihtiyacı vardı, kursa yaklaştığı sırada telefonunun mesaj bölümüne girip isteksiz de olsa Cemile ve Ali'ye haber verdi.

Bugün kurstan sonra adamla konuşacağım. -Alis

Pişman olmamayı umarak yazdığı satırları gruba gönderdi ve hemen ardından gelen bildirime dikti gözlerini.

Tamamdır iş çıkışı kafeye gelirim.- Şapkacı.

Cemile ise mesaj atmak yerine aramıştı, sesini duymak iyi geldi Zühre'ye.

"Hey, aradın mı çocuğu?"

Kızın sesinde sanki asıl görüşmeye gidecek kişi oymuş gibi saf bir merak vardı.

"Henüz değil, belki de ertelemeliyim?"

Gözlerini ojeli tırnaklarına dikip onları inceledi, kendini, gittikçe küçülen bir kapana düşmüş hissediyordu ama taşıdığı kalbe karşı sorumlulukları vardı.

"Sakın bunu yapma ve daha fazla zaman kaybetme, hemen şimdi ara onu."

Cemile haklıydı, daha fazla oylanmasına imkân yoktu.

"Tamam... Seni birazdan ararım."

"Ali ile buluşacaktık zaten, sonrasında senin yanına geliriz."

Telefonu kapatıp arka cebindeki kartı çıkardı, gözleriyle neredeyse ezberlediği rakamları girdi ve numarayı aradı, tırnaklarını yememek için kendini zor tutuyordu.

"Alo?"

Kalın bir ses vardı karşısında, ne diyeceğini ve daha aradığı kişinin ismini bile bilmiyordu ki Zühre!

"Merhaba, ben Zühre. Telefonunuzu doktorumdan aldım ve..."

Devam edemedi, neyse ki buna gerek kalmadı. Çocuk tanımıştı onu, öncekinden daha nazik bir şekilde konuştu.

"Anladım, annemin bağış yaptığı kişisiniz değil mi?"

"Evet ben... Eğer müsaitseniz bugün görüşebiliriz diyecektim."

Adam kendisini tanıtıp yer önerdi, ismi Engin'di ve saat altı gibi buluşabilirlerdi, neyse ki ikisinin de bildiği bir kafede karar kılmışlardı.

Dört saat. Kızın dört saati vardı kendini hazırlamak için ve sonrasında işe gitmek için yeterli zamanı kalıyordu. Telefonu kapatmadan önce konuştu, yutkunmada zorluk yaşıyordu ama sesinin titremesine engel oldu.

"Görüşürüz."

Sökük Ruhların İlmeğiHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin