ISRAR

2.1K 35 0
                                    

''Hadi Alexis, lütfen.'' Jessie kolumdan tutmuş ısrarlarına devam ediyordu. Umutsuzca başımı sallayıp kolumu ondan kurtardım.

Bu seferde kollarını göğsünün altında birleştirdi. Kaşları çatıldı. ''Hiçbir sosyal faliyetin yok. Ne olur gelsen?'' 

Derin bir nefes aldım ve arkadaşımın kahverengi gözlerine baktım. ''Ölmek için gencim Jessie. Babam asla izin vermez.''

Gözlerimi ondan çekip önümdeki felsefe kitabımın kapağını açtım. Rastgele bir sayfada durdum. ''İzin alacağını kim söyledi?''

Yan gözle Jessie'ye baksam da hiçbir şey söylemedim. Ben ve evden kaçmak mı? Ha! Bunu asla yapmazdım. Zaten babamlar beni hemen yakalardı.

Onu duymazlıktan gelmeye çalışarak felsefe kitabıma yoğunlaşmaya başladım.

Bir süre sonra Jessie'nin sesi kesilince başımı hafif kaldırarak çevreme bakındım. Bayan Malton sınıfa girmişti.

Asıl ismi Martha Malton'du. Benim felsefe öğretmenimdi. Kırklı yaşlarında gösterse de yüzü vücudu biz genç kızlara inat oldukça kıvrımlı ve güzeldi. Sınıftaki ergen erkeklerin ağızlarındaki sularla onu izlediklerinin farkındaydı bence. Ama o bunu önemsemeden kürsüye oturdu.

''Size söylediğim Friedrich Nietzsche'nin Böyle Buyurdu Zerdüşt isimli kitabınızı okuduğunuzu umarak bugün ondan sizleri sınav yapacağım.''

Gözlerimi devirdim. Böyle bir şey bekliyordum tabi ki. Kitabı okumuş muydum? Tabi ki hayır! İlk sayfasını okumuştum. Bir adam dağda on yıl geçiriyordu. On yıl! Çok saçma. Neden on yılını bir dağda geçiresin ki? Zaten yazarın hayatı da içler açısı değilmiş. İntihar etmiş adam ya!

Önüme koyulan kağıtla düşüncelerim uçup gitti. Jessie ve birkaç kişinin sitem dolu sesleri kulağıma gelse de Bayan Malton'un bu sınavdan vazgeçmeyeceğii anlayıncalar hepsi sustu.

Zilin çalmasıyla birden önümdeki kağıt yok oldu. Bayan Malton hızla kağıtları topluyordu. Benim için hoştu. Nede olsa kağıdım bomboştu. Kafiyeme kendi kendime gülerken Jessie'nin homurdanmalarıyla yan gözle ona baktım. ''Ne gülüyorsun Alexis? Güzel geçti sanırım (!)''

Ayağa kalkıp onunda kalkması için bekledim. Kalktığında sınıftan çıkmak adına adımlarımı atmaya başladık. ''Çok güzel geçti Jessie (!) Hepsini yaptım (!) Kesin A+ (!) ''

Sessimdeki alaycılığı sezen Jessie kıkırdadı. Onun bu haline istemsizce gülerken kantine varmıştık bile.

Bu okul melezlere özeldi. Babam ve annem sayesinde gidiyordum buraya. Aslında evde de eğitim görebilirdim ama annem tutturmuştu okula gideceksin diye. Sayılı kişi burasının yarı vampir yarı insan okulu olduğunu bilirdi. Aslında dışarıdan normal bir lise gibi görünüyordu. Kantininde insan yiyecekleri satılıp, insanların derslerini görüyorduk. 

Jessie'nin neşeli sesiyle ona döndüm. ''Hala düşünüyor musun sen? O partiye geleceksin Alexis.''

Sıkıntıyla nefesimi dışarıya verdim. Jessie bazen çok ısrarcı olabiliyordu. ''Kaçmaya kalkarsam babamlar anlar Jessie ve çok büyük ceza verir.''

Kantindeki masalardan birine otururken herkesin bizi daha doğrusu beni izlediğinin farkındaydım. Bu popülerlik babam sayesinde vardı. Dünyadaki en güçlü vampirlerden biriydi ve bu bende de bir etki yapıyordu. 

Jessie elindeki karışık tostundan ısırdığında çiğneyip yuttu. ''Alexis, bu senin popülerliğin için oldukça iyi bir fırsat. Tina'nin partisini bilirsin. Herkes her yıl onun partisini konuşur. Bizim üçüncü yılımız ve hiçbir partiye katılamadık. Lütfen... Hem Jason da gelecekmiş.''

Şimdi Jessie'nin neden bu kadar ısrar ettiği belli oldu. Jason okulun popüler yarı vampiriydi. Annesi onu doğururken ölmüş ve babasıyla yaşıyordu. Babası normal bir vampirdi. Kendi haliyle geçinen bir vampir. Jason'ın bu kadar popüler olmasının sebebi yakışıklılığıydı. Yeşil gözleriyle sarı saçları onun yüzünde bir uyum yakalamışlardı Ama açıkçası ben ilgilenmiyordum. Jessie, Jason'a buraya geldiğimizden beri -yaklaşık üç yıldır- aşıktı.

Jessie bana umutlu gözlerle bakarken bakışlarımı kantindeki kuyruk olmuş insanlara diktim. ''Bilemiyorum Jessie.''

Jessie ikna olmak üzere olduğumu anlayınca yüzünde gözlerinin içini güldürecek bir gülümseme oluşturdu. Yarım tostunu masaya bıraktı. ''Lütfen Lexi.''

Ah! Lexi'i ismini sadece bir şeyi çok isteyince kullanırdı. ''Ya yakalanırsam. Beni hiç düşünmüyorsun.''

Jessie gözlerini devirdi. ''Neden annene hiç benzemedin ki?''

Kaşlarım çatıldı ve Jessie'ye döndüm. Jessie tabi ki de ailemle tanışmıştı. O benim en yakın arkadaşımdı ve annemle tanıştığından beri bana onu övüyordu. Evet haklıydı. Annem benim yerimde olsa düşünmeden o partiye gidebilmek için her şeyi yapardı. Ama ben uslu ve babasını dinleyen bir kızdım. Kısacası göt korkusundan hiçbir bok yapamıyordum.

Kaşlarımı çatmayı kestim. ''Ben sınıfa çıkıyorum.'' 

Ayağa kalkıp hızla sınıfa yol alırken neden biraz annem gibi cesaretli olamadığımı düşündüm. Sınıfa girdiğimde Diana'yı arka sıralardan birinin üzerinde oturup arkadaşlarıyla konuştuğunu görünce gerildim. Hani her okulun bir sürtüğü olurdu ya işte burada o kişi Diana'ydı. Ama her hikayede olduğu gibi bana gıcık değildi. Aksine bana iyi davranırdı. Nedeni ise belli. Ben ondan daha popülerdim ve benim arkadaşlığım sayesinde daha da popüler olmak istiyordu.

Sessizce sırama oturduğumda Diana'nın dikkatini çekmiş olmalıyım ki topuklu ayakkabılarının sesini duyuyordum. Tam yanımda durdu. Başımı hafifçe kaldırdığımda yapmacık gülümsemeyile karşılaştım. Diana çok güzel bir kızdı. Gerçekten güzeldi ve ben bazen onu kıskanıyordum. Boyalı olduğu belli olan turuncu saçları ve kahverengi gözleri vardı. Yine ve yine götünü zor kapayacak mini etek giymişti.

''Lexi! Tina'nın partisine yine gelemiyorsun değil mi? Çok üzülüyorum senin adına. Baban sayesinde kazandığın popülerliği harcıyorsun. Jessie ile takılacağına benimle takılsan böyle bir sorunun olmazdı.''

Gözlerimi kısıp alayla sırıtan Diana'yı süzdüm. Daha sonra da omuz silkip matematik kitabıma dönerek ''Ben sürtük olmaya pek hevesli değilim Diana.'' diye mırıldandım.

Diana'nın duyduğundan emindim. Çünkü yüzü düşmüş ve kaşları çatılmıştı. O sırada içeriye Jessie girince bir bana bir de başımda akbaba gibi dikilen Diana'ya baktı. Aramızdaki gerginliği fark ederek hızla bize doğru geldi.

Diana arkasına dönüp Jessie'ye baktığında ona küçümseyici bakışlarından yolladı. Jessie de tiksinti dolu bakışlarıyla ona karşılık verdi. 

Yanıma gelince yana kaydım ve oturmasına izin verdim. Jessie yanımda oturunca kulağıma eğildi. ''Ne oldu yine? Ne dedi sürtük?''

Derin bir nefes aldım. Diana'ya inat o partiye gidecektim ve popülerliğimi sergileyecektim. Her ne kadar şu popülerlik işini önemsemesem de ... ''Parti saat kaçta?''

Jessie geri çekilerek suratıma ciddi miyim diye baktı. ''Sekiz de... Gelecek misin?''

Başımı belli belirsiz sallayınca Jessie çığlık atarak boynuma atladı. Ah! Bu işi başarabileceğimden pek emin değildim ama annemden yardım alabilirdim. Annem kesin partiye gitmeme izin verirdi. Diğer annelere benzemiyordu. Bu huyunu seviyordum. Katı kuralları yoktu. Aksine eğlenmemi istiyordu. Katı kuralları olan babamdı. Onu oyalamak da anneme düşücekti işte. 

Arkama döndüm. Diana'nın kaşlarını çatmış bizi izlediğini görünce sırıttım. Ona baktığımı anlayınca yapmacık bir şekilde bana gülümsedi. Tekrar önüme dönünce Jessie sırada ellerini çırparak ''Çok eğlenceli olacak.'' diye çığırdı neşeyle.

Gözlerimi devirirken buldum kendimi. Çok eğlenceli olacak (!)

KANLI GÜL (DB 2)Donde viven las historias. Descúbrelo ahora