DUYGU KARMAŞASI

286 16 0
                                    

Gözlerimi beni dürten birisi yüzünden açtım. Kaşlarım çatılmıştı. Öfkeyle dolu olan bedenimi sağa döndürdüm. Uykumdan uyandırılmayı sevmezdim. Hem de iç.

''Ne var?'' Yüksek çıkan sesime şaşırdığı belliydi. Çok geçmeden kendine geldi ve alaycı sırıtmasını taktı yüzüne. ''Geldik, haber vereyim dedim.''

Başımı rahatsız olduğumu belli edecek bir şekilde salladım. Gözlerimi tekrar kapadım ama uykum çoktan kaçmıştı. Sinirle nefesimi dışarıya bırakıp gözlerimi açtım.

Andrea'ya döndüğümde onun çoktan ayağa kalktımış ve küçük bavulu çıkardığını gördüm. Bu bavul bize nasıl yetecekti?

Homurdanarak ayağa kalktım ve insan yığınını ittirerek Andrea'nın arkasında ilerlemeye başladım. Hostesler bize nazikçe gülümseyerek uğurluyorlardı. 

Nefes alışımı mümkün olabildiğince az alıp veriyordum. İnsanlardan nefret falan etmiyorum ama bu kadar çok insanın, dib dibe olması ve aralarında olmam beni çok fazla rahatsız ediyordu. Babam, annem daha insanken nasıl bu kadar yakın davranıyordu ona acaba?

İç çekerek benden uzaklaşmış olan Andrea'ya yetiştim. Adımalarım ona kolaylıkla uyum sağladı. Ne de olsa yarı vampirdim.

Havaalanından çıktığımız gibi soğuk bir rüzgar esti. İnsan yanıma bir küfür savurdum. Soğuk havayı normal bir insanlar kadar hissedemezek de yine de hissediyorduk ve ben hep Miami de olduğum için soğuya alış değildim. Rusya gerçekten de çok soğuk bir ülkeydi.

Titrememek için kendimi kasıyordum. Andrea bir taksi durdurdu. Taksinin kapısını açarak içeriye hızla binince onunda üşüdüğünü anladım. 

Aceleyle yanına oturdum. Kapıyı sert çarpmamdan dolayı şoför ürperdi. Bu benim istemsizce gülümsememe yol açtı. Sadece kapı çarpmasından korkuyordu. Halbu ki yaşadığı dünyadan habersizdi. 

Andrea anlamadığım bir dilde şoföre bir şeyler söyledi ve taksi hareket etmeye başladı. Şaşkınca Andrea bakmaya başladım. ''Rusça mı biliyorsun?''

Omuz silkti. ''Babam dillere çok önem verir. Birçok dil biliyorum.''

Gözlerimi kırpıştırdım. ''Kaç  dil biliyorsun?''

Andrea'nın yüzü bana dönünce kalbim tekledi. Tanrım, aklıma kanının tadı gelmişti ve yutkunmak zorunda kalmıştım.  

Andrea biraz düşündü. ''İtalyanca, Rusça, Yunanca, İngilizce, İspanyolca, Almanca ve Türkçe.''

Ağzım açık kalmıştı. Tanrım, bu kadar dili nasıl biliyordu? Ben daha doğru dürüst İngilizce bile konuşamıyordum. ''Vay canına...''

Sesimin fısıltı halinde çıkmasına karşın o bunu duymuştu ve yine çok iyi bildiğim o ifadeyi takındı. ''Bakma şöyle.''

Andrea tek kaşını kaldırıdı. ''Nasıl bakmayayım?''

Yüzünü işaret ettim. ''Böyle işte.''

Andrea kahkaha attı. Dudaklarım istemsizce kıvrıldı. ''Nasıl baktığımdan en ufak bir fikrim yok. Kendimi göremiyorum. Aydınlat beni.''

Gözlerimi devirdim. ''Alaycı, kendini beğenmiş ve sanki... O duygunun adını bilmiyorum. Ama hepsinin karıştırılmış bir şekilde bakıyorsun.''

Andrea'nın dudakları daha çok kıvrıldı. Bana doğru yaklaştı. Yüzlerimiz birbirine değiyordu. ''Peki, bu hoşuna gidiyor mu?''

Yutkundum. Nefesimi tutmuştum. Cevam vermek için dudaklarımı aralamıştım ki şoför bir şeyler söyleyince Andrea hayal kırıkloğıyla iç çekip geri çekildi. ''Gelmişiz.''

KANLI GÜL (DB 2)Opowieści tętniące życiem. Odkryj je teraz