252 30 4
                                    

Her zamankinden daha garip sabahtı. Hava yağmurlu ve kapalıydı. Sanki gün hiç aydınlanmak istemiyor gibiydi. Bugün okula son kez gidip son iş teslimimi tamamlayacaktım. Aklım halen Renjun'in dediği söz konusundaydı. Bunun üstüne neden bu kadar çok gitmişti ki?
İstemeyerekten yatağımdan kalktım ve banyoya gittim. Aynadan baktığım yansımam bana sanki birşeylerin olacağını anlatmak ister gibiydi. Saçlarımı kulaklarımın arasına aldım ve yüzümü soğuk su ile yıkadım. Soğuk su yüzüme değmesine rağmen halen bitkindim. Fiziksel olarak değil, duygusal olarak. Banyodan çıkmıştım ve Zambak çiçeğime doğru bakmıştım. Birden olduğum yerde dona kalmıştım. Bembeyaz Zambak çiçeğim solmuştu. Ellerimle kontrol ederken köküne kadar çürüdüğünü fark ettim. Bana onları Renjun vermişti. Apar topar onu aldım ve çöp poşetine koyup ağzını kapattım. Çöpe tam atacak iken bunu atmaktansa gömmeyi düşündüm. Çıkış kapısının yanına koydum ve hazırlanmak için odama geçtim. Üstüme hemen birşeyler geçirip işimi ve ölmüş zambak çiçeğimi alıp evden çıktım. Bahçeye indiğimde toprağa doğru ilerledim. Renjun'in bu kadar anlam yüklediği bir çiçeğe bakamadığım için suçlu hissediyordum. Son anda yapamayacağımı hissederek çiçek poşetini eve bırakmıştım. Belki halen yaşaması için bir şans vardı. Okula doğru yürürken Renjun'den bir mesaj gelmişti.
"Bugün okuldan sonra ilk buluştuğumuz derenin olduğu yere gel, konuşmamız gereken şeyler var."
Bu mesaj beni hiç mutlu etmemişti. Bugün kimseyi beklemeden okula doğru gittim. Gökyüzü gri bulutların esareti altındaydı. Gülümseler bile bir hüzün barındırıyordu bugün. Kimse mesaj atmamıştı ne Chenle ne de Haechan. Okulun içerisinde yürürken garip bakışlarla bana bakan bir grup hissetmiştim. Bu Jisung'un bahsettiği üst sınıflardan çocuklardı ama yanlarında birkaç kişi daha vardı. Kızıl saçlı çocuk bana baktıktan sonra gruba birkaç şey demişti. Hepsi bana tedirgin ve üzgün bir şekilde bakmıştı. Adımlarımı daha da hızlandırarak sınıfıma doğru ilerlemiştim. Renjun hiçbir yerde yoktu. Büyük atölye sınıfının içinde hocamızı arıyordum. Bu teslimi hemen yapıp Renjun'i görmek istiyordum.
Sonunda hocamızı görmüştüm. Teslim sırasında ona Renjun'i sormuştum ve bana saatler önce onun teslimi gerçekleştirdiğini söylemişti, garipti.
Teslimin ardından kendimi bahçeye atmıştım. Hızlıca dereye gitmek için otobüs duraklarına yürüyordum. Birden beni bir araç durdurmuştu. İçindeki kişi az önce bana grupta bakanlardan biriydi. Hafif tedirgin bir şekilde içeri bakmıştım. Kahverengi saçları önüne düşen tatlı bir çocuktu. Bana hafif tebessüm ederek konuşmaya başladı.
"Ben Renjun ve diğer çocukların arkadaşı Jaehyun. Nereye gittiğini biliyorum. Seni oraya götürmemi ister misin?"
"Sana nasıl güvenebilirim?"
"Bu okulda olduğumu biliyorsun ve az önce gördün."
İç çekerek sağlıksız bir düşünce ile araba binmiştim. Camdan dışarı bakarak geçmişti tüm yolculuk. Kulağıma gelen hafif müzik sesleri beni rahatlatamıyordu.
Gideceğim noktaya geldiğimizde inmeden önce kolumu tuttu ve konuşmaya başladı.
"Ne olursa olsun onu anlamaya çalış Min."
Hafif bir tebessüm ile kafamı onaylar şekilde sallamıştım. Araçtan ayrılarak otların arasından dereye yürümeye başlamıştım.
Bugün kuşlar ilk defa ötmüyordu. İlk defa doğanın kokusu içimi acıtıyordu. Adımlarım ilerledikçe hızlanıyordu. Birden derenin yanında düşmüş omuzlarıyla suya bakan Renjun'i görmüştüm. Üzgün gibiydi. Otların ses çıkarması ile beni fark etmesi bir olmuştu.
Ağlamıştı ve gözleri kıpkırmızıydı. Buruk bir ses tonuyla cümlesine başlamıştı.
"Ben de seni bekliyordum sevgilim."

"

Oops! This image does not follow our content guidelines. To continue publishing, please remove it or upload a different image.

Oops! This image does not follow our content guidelines. To continue publishing, please remove it or upload a different image.
•Thanatos• Huang RenjunWhere stories live. Discover now