prolog

3.6K 167 37
                                    

Liseye ilk başladığım zamanlar eğlence, güzellik ve popülarite kavramları beni derinden etkiliyordu. Hatta bu konuda takıntılı olduğum bile söylenebilirdi. İnsanların beni tanımasını istiyordum. Okuldaki herhangi bir insan olma fikri bana ölüm gibi geliyor, diğerlerinin hakkımda ne dediğini umursuyordum. İşte bu ihtişam ve bir bakıma şöhret düşkünü tarafım beni amigo takımına katılmaya teşvik etmişti. Bunu yapmıştım. Her şey o kadar klişeydi ki, şu an seksenlerin ya da doksanların lise temalı filmlerini izlerken geçmişim bir filmle konu olmuş gibi geliyor.

Takımımdaki kızlarla partiler verir, dedikodu yapar, alışverişe çıkardım. Eve geç saatlerde gelirdim, sınavlardan zar zor geçerdim. Tüm sporcularla arkadaş olmak beni büyük bir sosyalliğin içine itmişti. Ve tüm bu bitmeyen geceler, yorgun geçen günler beni asla yıldırmıyor, aksine tek kafası kesilen hidra gibi iki tanesini çıkarmama neden oluyordu. Daha çok eğlenmek, içmek, etrafımdaki insanlara sorumsuzca zarar vermek ve o ana kadar yapmadığım ne varsa yapmak istiyordum. İşte tam da o noktada, Calum Hood hayatıma girdi.

Futbol takımıyla geçirdiğimiz zamanlarda, hepimiz onların yakışıklı ve iyi çocuklar olduğunu düşünürdük. Onların da bizi beğendiğinin farkındaydık. Bu yüzden futbol takımındaki tüm erkekler ve amigo takımındaki tüm kızlar birbirleriyle flört ettiler. Kimin kiminle olduğu asla belli olmadı, kimse kimseyi sahiplenmedi ya da gerçek bir birliktelik yaşamadı. İnsanların önünde birbirlerini elledikten sonraki gün başka biriyle öpüşen insanlar olduğunu biliyorduk. Bundan kimse yılmıyor, utanmıyor ve umursamıyordu bile.

Calum ve ben hariç.

Bizim yaşadığımız şey her zaman diğerlerinden farklıydı. İlk başlarda ikimiz de açlığımızı gidermek adına birbirimizi seçmiş, sorumsuzca flört etmiştik. Ama sonrasında aramızdakilerin bu kadar basit olamayacağını ikimiz de anladık. Diğerlerinin aksine gerçek "sevgililer" olmaya başladığımızda, Calum bunu gizli tutmamız gerektiğini söyledi. Takımdakiler öğrenirse bunu tuhaf bulurlarmış ve asla şu anki kadar kusursuz yürütemezmişiz. Haklı olduğunu düşünüp, söylediklerine uyum sağladım.

Ve o haklıydı da. Aramızdaki şeyi kusursuz yürüttük. İkimiz de son derece inatçı olmamıza rağmen büyük kavgalar etmiyorduk, birbirimize küsmüyorduk, hakaret etmiyorduk. Calum takımdaki diğer erkekler gibi değildi. Bana her halini göstermişti. Sinirli Calum'ı, kıskanç Calum'ı, hassas Calum'ı, aşık Calum'ı... Bir sihirbazın şapkadan tavşan çıkartmasından farksızdı. Calum, kendi ruhundan küçük küçük parçalarını her çıkardığında, onun gözüktüğü gibi olmadığını biraz daha iyi anlıyordum.

Hatta o, o kadar farklıydı ki; bana şarkılar yazardı. Hepsini ezberime aldığım, onlarca şarkı yazdı bana. Hiçbirini bir kere bile olsun seslendirmedi, sesinin kötü olduğunu söyledi. Ama sonuçta, bana şarkılar yazdı.

İlişkimizin ilk günkü kadar kusursuz olduğunu düşündüğüm, yine içki gibi dans etmeyi de abarttığımız bir gece, onun yanında uyuya kalmıştım. Beni alnımdan öpüşünü ve iyi geceler dileyişini hayal meyal hatırlıyorum. Ama sabah olduğunda, ayrılmak istediğini söylediğini, tüm bunlar beş dakika önce olmuşçasına net hatırlıyorum. Bana bir neden bile vermemesine rağmen, onu hiç sorgulamadım. Ne o an, ne de sonraki üç yıllık sürecimde; hiç ağlamadım.

İşte bizim hikayemiz buydu. Ayrıldık ve bir daha asla yüz yüze konuşmadık. O sabah okula gittik, aynı sahaya ayak bastık ve birlikte çalıştık. Kimse bir farklılık algılamamıştı, sonuçta onlar hiçbir şey bilmiyordu. O yüzden benim takımım da, Calum'ınki de her zamanki yaptıklarını yapmaya devam ettiler. Kızların Calum'a asılışını görmeye tahammül edemediğim gibi, Calum'ın dışarıya kendini yansıtış şeklini görmeye de tahammül edemiyordum. Onun o yabancılığı, soğukluğu ve sığlığı bana ağır geliyordu. Herkesinki öyle geliyordu. Artık arkadaş çevremin yaptıklarını saçma buluyordum. Onlara sinirleniyor, içten içe nefret besliyordum.

Lise ikinci sınıfa geçtiğimde amigo takımından çıktım. Tarzımı değiştirdim. Konuşma tarzıma, notlarıma, insanlarla ilişkime çeki düzen verdim. İçimdeki küçük kız benden bir anda uzaklaşmış, yerine olgun ve hayattaki soyut şeylerden daha çok zevk almayı bilen bir kız bırakmıştı. Müziğe atıldım. Bir grup kurdum ve şarkı söylemeye başladım. Calum'ı bir daha görmemeye çalıştım. Kaba yorumlarını duymamak ve kızları kucağına alışını izlememek istedim. Kendimi ondan nefret ettiğime öyle güçlü inandırmıştım ki durup onun için bir saniye bile üzülmüyordum. Bir saniyeme bile değmeyeceğine inanıyordum. En azından, kendime söylediğim buydu. Nefretten yaptığım örtüyü diğer duygularımın üzerinden kaldırırsam, göreceğim şeyin eskisinden bile büyük bir aşk olduğunu biliyordum çünkü. Ama o örtüyü asla kaldırmadım.

Sonra bir gün, herhangi bir gün, bir diğerinden hiçbir farkı olmayan bir gün; okuldaki dolabımı açtım. Bir kaset buldum. Kimin koyduğu belli değildi ve bir şaka sanmıştım. Ama içimden bir ses, onu dinlemem gerektiğini söyledi. Belki o bunu bekliyordu ama ben Calum'ın bana yazdığı son şarkıyı, onun sesinden ilk kez dinleyeceğimi beklemiyordum. Ve kulaklarıma değen o güzel sesinin içimdeki nefretten yapılı örtüyü kaldırıp tüm o serbest kalan aşkın içinde kaybedeceğini de.

*

En son yazdığımın daha başındayken, Calum yazmaya doyamamış olacağım, bir tane daha yayımladım skdskfjwkdjsk
Umarım beğenmişsinizdir diyorum çünkü bu buralarda kalıcı olacak gibi skjdskdjslks

Keep On Loving You // HoodHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin