8, Savour your words, I won't ever waste them.

1.7K 123 26
                                    

2014

"Hadi Calum, aşağı inmemiz gerek artık."

Calum çocuklarınkini andırır bir huysuzlukla, yatağın arkasına yasladığı kafasını iki yana salladı. Şişkin alt dudağını sarkıtmıştı. Saçlarının uçları nemden dolayı dalgalanmış olmalıydı ve neredeyse gözüne girmek üzerelerdi. Halindeki sevimlilik, bende gülme isteği yaratıyordu. Uzanıp dudaklarına minicik bir öpücük kondurduğumda bir süre tepkisiz kaldı ve ben çekildikten sonra beni öpmeye kalktı. Çoktan ayağa kalkmış, pantolonumu giyiyordum.

Takımdan biri, sahil kenarında kullanmadıkları bir evleri olduğunu söylediğinde, oraya gidip biraz eğlenme fikri hepimizi heyecanlandırmıştı. Belki evden uzak olduğumuzdan, belki de denizin kokusundan olsa gerek ilk kez bu kadar dağıtmıştık. Hepimiz.

Kaç şişe, kaç tür içki bitirdiğimizi bilmiyordum. Tek bildiğim yürürken ayağıma çarpacak kadar çok olduklarıydı. Her türlü oyunu oynamıştık ve... İşin içine birkaç hapın girdiğini biliyordum. Ayrıca odalardan birinde yalnız zaman geçiren tek kişilerin Calum ve ben olmadığımızdan da emindim.

Bahçeden gelen gürültüler ve yerde yarı baygın yatan birkaç kişinin arasından, bugün en çok dağıtan kişi açık ara belliydi.

Calum Thomas Hood.

Dakikalardır ona bir şeyler giydirmeye çalışmam ve onun çevresinde neler döndüğünü bilmeden, hareketsiz yatması durumu çok iyi açıklıyordu.

"Kalk artık, Calum, eminim oyun oynuyorlardır. Eğlenceli olur."

"Şişe çevirmece oynuyorlardır."

Omuz silktim. "Kulağa eğlenceli geliyor."

"Hayır, ben sevmiyorum." Kaşlarını çatmıştı. Sanırım burnunun ucuna bakmaya çalışıyordu. Gözlerini ne kadar şaşı hale getirdiğini gördüğümde kahkahalarımı bastırmak için yutkundum.

"Anladım, sana hiç denk gelmediği ve kimseyi öpemediğin için sevmiyorsun." Ellerimden birini belime koydum.

"Hayır, o yüzden değil," dedi yavaşça.

"Neden o zaman?" Yaklaşık bir dakika boyunca merakla cevap vermesini bekledim.

"Sürekli sana denk geliyor. Birilerini öptüğünü görmek istemiyorum." Tavrındaki masumiyet içime işledi. Yanına doğru adımladım. Hareketsiz bedeninin üstünden ona bir öpücük verdiğimde dudaklarını araladı, nefesindeki alkol kokusu beni rahatsız etmedi, belki ben de aynı halde olduğumdandı, bilemiyorum. Ama sarhoşluğundan dışarı yansıttığı onca duygu ve savunmasızlığı sırasında bana verdiği o öpücük, yarın kendisi hatırlamayacak olsa bile benim için çok özeldi.

Geri çekildiğimde güçsüz elleriyle belimi tuttu. "Gitmeyelim," diye fısıldadı tenime doğru. Soğuk elleriyle sırtıma dokunarak daha yeni giydiğim tişörtü çıkarmaya yeltendi. Onu engelleyip geri çekildim. Kıpırdayamayacak halde olmasına rağmen kendine duyduğu güven bir bakıma komikti. Boynundan tutup tişörtünü giydirirken sıkıntıyla ofladı. Saçlarını düzeltirken bana kötü kötü bakıyordu. Daha doğrusu öyle baktığını düşünüyordu. Bense pandaya benzediğini düşünüyordum.

"Küstüm," dedi. "Seninle bir daha seks yapmayacağım."

Kahkaha attım. "Ayılınca sana bunu hatırlatacağım."

Pantolonunu giymesine yardım ettikten sonra onu zar zor ayağa kaldırdım. "Gül sen," dedi. "Sana şarkı yazmıştım, onu da söylemeyeceğim." Bu cümlesiyle içimi titretti. Sana şarkı yazdım dediği her sefer yaptığı gibi.

Keep On Loving You // HoodWhere stories live. Discover now