ISIRILIYORSUN

206 6 0
                                    

Broken Wings-Sik World

Kaçık insanlar. Onların seslerini duyuyor gibiyim. Kendi madenlerini kendileriyle yüceltiyorlar. Kutsanmayan taşlara tapıyorlar. Oysa benim elimde çok da tapılacak bir şey kalmamış gibi görünüyor.

Sanırım en son öyle olmalıydı.

Belki de delirdiklerini iddia ettikleri için delirdiklerini hissediyorlar. Bu olgudan farklı bir yöntem. İrdelemekten daha çok kaçık insanlarla iletişime geçmek isterdim. Zaten onlarla iç içeydim.
Bunu fark edememiş olmak kendimce bencillikti.Ya da öyle bir şeyler.

"Güzel duruyor ," dedi Ilgın Ataylı'ya karşın. Dövmeci olarak hayal edilen tiplerden değildi ancak fazlaca dikkat çektiği aşikardı. Sarı saçları ve bilindik yeşil gözleri vardı.

Öyle ki Ilgın'ın ilgisini çektiğini görebiliyordum. Koluna yunanca 'kendi tutsağım' yazdırmıştı. Onu izliyordum. Yaptığı eserden memnun bir gösterişi vardı. Güler gibi bir ses çıkartırken elindeki eldiveni çöpe attı.

Dövmenin izi kalan ise,olduğu yerde kolunu dolunayın ışığına çıkarmış onu seyrediyordu. Hafif kızarıktı. Sonra ondan daha da kızarık gözlere baktım. Ah! Tam bir belirsizlikti.

"Umarım onlarda böyle düşünür,"
diyerek kendine kayıt çıktı.

Anlamıştım. "Onların umurlarında olan bir güzellik olacağını sanmıyorum."
demiştim. Neden öyle söylemiştim bir fikrim belki de vardı ama bunu kendime sakladım.

Yerinden kalkarken kumral saçlarını arkaya iterek homurdandı. "Sen de bir şeyler yaptıracak mısın?" İstifimi bozmazken Ilgın çoktan ödeme için aşağı kata inmişti. "Zihnin ondan gerileyecek kadar beyninde duruyor öyle değil mi?" demiştim. Sanki benlik bir durumdu ve ben bunu fazla dikkate almış gibiydim.

Umursamadı ve uğraştığı dövme aletini geri yerine koydu. "Seçimlerim benim delillerim.Eminim sen de ,ben gibisin Nina Petrov" dilim dişlerime sürtündü "bunu sorgulayacak hadde ve imkana sahip değilsin."

Güldü ama zihin oyunlarını bana satmaya çalışır gibi bir havadaydı.
Oysa zihni çember içinde oyalanan insanlardan başka bir şey değildi. Adal Kurt'u uzun süredir tanıyordum.
Onunla hayatıma girmiş ve onunla beraber zihnimden sıyrılmıştı. "Onu özlüyor musun?" Alaylı bakışlar altında ezildim.

Gözlerimdeki kısıklık ona iyi bir cevap olmalıydı. "Dışardan böyle mi gözüküyor." Soru sormadım. Niteliğini kavrayabilecek güçteydi. Hilekar gülümsemesini dudaklarına yerleştirirken "aptalsın," dedi. Pusuya düşmedim ancak mezar taşlarına birer puset hediye ettim.

"Benden farkın olmadığını anlayıncaya dek bekle."

"Gelince uğrayacağı ilk mekan burası olacak."

Tırnaklarım avcumun içine bükülürken onları bir yılan başına benzettim. Isı dengeleri bozulduğunda ve aç kaldıkları zaman kendilerini bile yiyen bir yılana benziyorlardı.
Onları da bu yüzden uzun tutmuyor muydum zaten?  Kendimi korurken bir yandan da boşlukta yine kendimi çürütüyordum. Bu hislik boşlukla varlık arasındaydı. "Ne demek istiyorsun?" Gülümsedi, bu gülümsemeyi biliyordum.

Kayıp GünHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin