1.4.

61 1 0
                                    

Sınırın kalktığını anladığınız anda damağınızda farklı bir tat yayılır. Bu kazanırken hissedilen özgüvenle eş değerdir. Bir kere kazandığınızda bir daha hiç yenilmeyeceğinizi düşünürsünüz.

Altınızdan kayıp giden yolların sizin için bir önemi yoktur artık. Ya da bu zamana kadar neyi korumayı amaçladığınız eriyen kar tanesi kadar fark edilmez olur.

Mimoza gibiydim. Silik, püsküllü ve sarı.

Kaybettiklerimi anladığımda bir kadın olacaktım ve kazandıklarımdan geriye kalanla yaşamayı öğrenecektim.

Kapıdaki kargaşayı duyuyordum. Polise kendimi ihbar etmemin üzerinden bir buçuk saat kadar geçmişti. Yukarı çıkıp hiç bir halt yememişim gibi uyumuştum çünkü bilirsiniz, uykusuz bir kaçak yalanlarını iyi pazarlayamaz.

Andreas'ın gür sesi evi inletiyordu. Bir ton küfürler ettiğini duydum. Çıplak ayaklarıma bir çorap geçirdikten sonra köşede duran Chris'in getirdiği, çiçekli elbiseyi aldım. Koyu kahverengi ve kısa bir elbiseydi.

Ricardo'nun bizi kaçırdıktan bir gün sonra Ilgın'ın evinde giydiğim elbiseden daha güzeldi ama bu bana göre olmadığı gerçeğini de değiştirmiyordu. Altına da beyaz spor ayakkabıları geçirdiğimde bağcıkları gelişigüzel düğümledim. Aynanın karşısına geçip ellerimle saçlarımı karıştırdım ve son olarak odaya göz attım.

Kapıya doğru tam ilerleyeceğim zaman kapı kulpu hızla aşağı indi. Gözlerimi kırpıştırdım. Andreas, yüzündeki belirgin elmacık kemikleriyle bana doğru hızlı adımlar atıyordu. Köşedeki saatin işleyiş sesi artık duyulmuyordu. Aramızdaki hırıltılı nefesler kulaklarımı tırmaladı. "Geldiler, değil mi?" Gözleri üzerimde dolandı. Elaları yavaş yavaş açılıyordu.

"S*ktiğimin çocuğundan başka kimse bilmiyordu," dediğini duydum. Durumu
kabullenmemle ilgilendiğini sanmıyordum.

O, daha çok beni kimin ipin ucuna getirdiğiyle ilgileniyordu.

İpi kestiğimi öğrendiğinde beni affedebilir miydi?

"Sikeyim! Takip etmiş olamazlar, sürekli araba değiştirdim." Odanın içinde bir sağa bir sola gidiyordu. Yine toplu bir küfür savurdu. Polisler aşağıda bekliyor olmalıydı. Yüzünü bana döndüğünde kireç gibi olduğunu gördüm. Sanki, durgunluğum dikkatini çekmiş gibiydi.

O gün ses kayıt cihazını aldığımda yanında olan notu da hatırlıyordum.

Andreas'a güvenme.

Kimsin sen, diye sorduğumda sandığın kişi değilim sarışın demişti. Sanmak kelimesinin ucunu açtığımdan beridir benim için ne çağrıştırabileceğini düşünüyordum. Düşünmek için gereken zaman elimdeydi. O zaman ben neyi bekliyordum?

"Ben iniyorum," diye fısıldadım. Sesini çıkarmadığında yanından geçip kapıya doğru yürümeyi amaçladım. Oysa uzun parmaklarını çoktan bileğime sarmıştı. Bedenim boşlukta yalpaladı. Gözleri gözlerimi delip geçmek istercesine bakıyordu. Bir muma alev verdiğinizi düşünün ve sonra onu avcunuzla hapsettiğinizi. Artık sizin için yanan bir teniniz var.

''Yapmadığını söyle.'' Büyük sessizliği sakin sesi böldü. ''İnanacağım.''

Bana öyle bir baktı ki yerin dibine girmek istedim. Neredeyse oturup ağlayacaktım. O beni böylesine korurken kendimi ihbar etmem sadece ona ihanetti. Yine de geri dönmek için çok geç olduğunu biliyordum. ''Sonsuza kadar kaçamazdım.'' O zaman cinayeti neden itiraf etmedin, diyebilirdi. Sonuçta birini öldürmek, birinin kimliğini çalmaktan daha kötüydü.  

Kayıp GünWhere stories live. Discover now