Onun kalbi senin acılarına da iyi gelecektir.

21.4K 2.4K 2.4K
                                    

Merhaba. Bildirimlerinize bir baktınız küçük bir sızı, birazcık burukluk aylar sonra ziyaret etmeye gelmiş sizi. Çok özleyerek gelmiş hemde. Uzun bir ara verdiğimin farkındayım fakat hikayenin buraya kadar gelmesi bile yordu beni. Mental açıdan yorduğunu hissederek söylüyorum bunu. Güzel bir yorgunluk bu yanlış anlaşılmasın. Sadece bu hikayemi mutluyken yazamıyorum anlamsızca geldiğini biliyorum, bana da öyle geliyor. Finale yaklaştıkça size söyleyebileceğim fazla bir şey kalmıyor bundan sonraki bölümler çok çabuk gelecek. Buraya kadar beklettiğini için sizi özür dilerim. Umarım anlayışla karşılarsınız. Keyifli okumalar dilerim.

Yaşadıklarından tek parça halinde kurtulan insanlar var mı diye düşünmekle geçiyordu saniyelerim. Tanımıyordum bir parmak ucu darbesiyle yıkılmak üzere olan birini. Bilmiyordum bir ayna gibi ortadan çatladığı halde orada daima asılı kalmaya çalışan, ayakta duran birini tanımıyordum. Kimse fazlasıyla üzülemez, üzüntünün kederin o sonsuz can yakıcı boşluğun izleri elbet geçer sanıyordum. Ben kimseyi tanımıyordum böylesine çatlamış, paramparça olduğu halde hala ayakta kalan. Ses tellerimi koparmak zorunda kaldığımda ve o çok sevdiğim Taehyung'un her bir teline övgüler yağdırdığı saç tellerimi kesmek zorunda kalınca bir adam tanımıştım ben. Sevgisi için ses tellerini koparan, saç tellerine dokunacak eller kalmayınca onları kesen, bir adam tanıdım.

Ayakta duruyordu ama biri dokunsa cam parçaları gibi dağılacaktı o adam. Herkes öyle biliyordu onu zavallı, yıkılmış, dayanamamış bu acıya diyerekten konuşuyorlardı arkasından. Ben bu acıya dayanmak için evini ateşe vermiş içinde benliğiyle birlikte yanarak ölmek zorunda kalmış, aşkına yenik düşmüş o adamdım.

Yapayalnızdım, her gün onun evden çıkacağı saatte onunla çarpışmak için de olsa kapısında yatıyordum. Olur da evimin camından göremem onu, olur da bir günüm onun yüzünü görmeden geçer diye kahroluyordum. Olur da penceresinin önündeki çiçeklerin onun zarafetinden yapraklar döktüğünü, güneşin saçları karşısında utandığını göremem diye aklım çıkıyordu. O duymuyordu sesimi, göremiyordu beni. Ben onu görüyordum, her gördüğümde içimdeki sancı tüm vücuduma yayılırken, kelimeler eziyet ederken bana, ben ona sesimi duyuramıyordum.

Ona çarpıp dizlerine sızı olduğum için kafamı duvarlara çarpmış gibi canımın sızısı olduğu günden sonra yeni bir hikaye yazmıştım ikimize. Her gün tesadüfmüş gibi karşılaşıp, bir yetimmiş gibi saçlarımı okşamasına izin verirdim. Babası öldüğünde değil, sevgisiz kaldığında yetim kalırmış insan. Bunu iliklerime kadar işlediği sevgisini, söküp gittiğinde anlamıştım.

O çok sevdiği abisinden bizi parka götürmesini istemişti bir gün. Hiç susmuyordu ikimizin yerine de konuşuyordu. Onun kalbi öylesine başkaydı ki, gerçekten dilsiz olana dilsiz olduğunu unuttururdu. Nefessiz kalana kadar konuşuyordu. Benim yerime de gülüyordu. Öyle gülüyordu ki, onun gülüşünü öptüğümü, dudaklarının kenarındaki pınarlardan kana kana içtiğimi hayal etmekten tutamıyordum kelimelerini hafızamda. "Junghyun." diye fısıldayıp bana dönmüştü. "Neden konuşamıyorsun?" parmak uçları çene altımda gezinirken gerçekten konuşamıyorum hissini tattırmıştı bana.

"Kuşlar mı öptü dudaklarından, bülbüller mi kıskandı sesini, çok mu güzeldin sen kelimelerinle, melekler mi kıskandı güzelliğini?" demişti beni çekmişti kollarının arasına. Sırf onun kollarının arasına girebilmek için aç kaldığım günlerin sefasını çekiyordum şimdi.

"Senin sesin olacağım Junghyun, bilirim sen de benim gören gözlerim olmak istersin ama olma." demişti çocuğu gibi seviyordu kısacık saçlarımı. Sonra neden kıyafeti olmadım diye kızıyordum kendime. Neden onun başını koyduğu yastık olamadım diye öfkeleniyordum. "Benim bu dünyada görecek bir şeyim kalmadı. Benim gören gözlerimi oydular, benim görmeyi düşlediğim tek bir yüz daha kalmadı." demişti buradayım demek istedim, dizinin dibindeyim. Konuşamamıştım sessizlik içimde bir yangın gibi büyüyordu. Onun ağzından defalarca kez dinlerken kendimi, sessiz sessiz içime akıttım hıçkırıklarımı.

opia | taekookWhere stories live. Discover now