Final Part 1: Bu yara ayırdı işte bizi.

25K 2.2K 10.3K
                                    

Uzun bir aradan sonra hepinize merhabalar... Çok fazla bekletmemin sebebi yazma hevesimi kıran birkaç şeydi ve buraya yazdıklarınız özelden uzun uzun mesajlarınız bana çok iyi geldi. Teker teker teşekkür ederim yeniden. Bölüme çok sevdiğim bir şarkıyı koydum umarım beğenirsiniz. Opia tamamen bittiğinde yeni bir fic yayımlayacağım twitterdan beni takip edenler biliyor zaten bunu umarım onu da beğenirsiniz.

Bu arada belirtmek istediğim bir şey var final iki part halinde olacak yani bir bölüm daha var onu da yarın falan atmaya çalışacağım. Opia'nın sonunu da gördük ha... Her neyse çok fazla uzatmadan keyifli okumalar dilerim hepinize şimdiden.

Medya: Lee Hi (이하이)- 'My Love ( 사랑)

Jungkook, meğer sen sadece benim göğüs kafesimdeyken kuş kadar hafifmişsin sevgilim.

Hiç kaşlarımı çatmadım dünyaya. Yaşadığım bütün acılara rağmen hiç gönül koymadım kimseye. Hiç küsmedim ben ayağımın altına taş koyan insanlara. Onu benden aldıklarında bile hayatın beni sınadığına inandım. Onu daha çok sevmenin tadına varacağıma inandım. Tüm bunlara rağmen Tanrı korumadı zalimlerden onun dokunmaya bile ürkeklendiğim omurgasını. Gülerken alnında oluşan damarlar yok oldu aniden. Kuruttular o damarlarında bile akan beni. Ben bana gülüyor sandıkça kan geldi onun öpmeye bile kıyamadığım güzel ağzından. Kıpkırmızı kan dudağının altında tüm masumiyetiyle duran beni kirletti. Çenesine doğru süzülen, ona öleceğinin haberini veren o sıcacık kana rağmen gülümsedi bana Jungkook.

Gözleri ürkek ceylan kehribarı misali titredikçe titredi. Önce küçük sonra daha büyük damla göz bebeğimin altından süzülüp düşüverdi gözümün bebeğim olan adamın yüzüne. Sanki gözlerimi oydular yerinden. Kan gibi aktı gözyaşım onun bembeyaz tenine. Ağladım, çok fazla ağladım. Ölüyor oluşuna değil kavuşamayışımıza değil, zerre kadar ona doyamadığıma değil; onunla ilk kez böyle göz göze geleceğimize bile değil.

Eve varmak; sana varmakla eşdeğer diyen adamı evinin önünde, gözlerimin önünde vurdukları için ağladım. Tek solukta kesilen nefesimi onun yüzüne değdirdim. Yüzüne damlayan her gözyaşımda tek tek boğuldum. Onu kollarımdan almak isteyen ölüme kafa tuttum. Sırtındaki yarasına bastım yumruğumu. Acısına dokundum. Acısına bırakmadım. Onu acısıyla bırakmadım.

"Ölmeyeceksin." dedim boğazımda biriken yumruları tek tek yutarken. Onu kollarımın arasına aldığımda o kadar hafifti ki bedeni fakat manevi olarak ağırlığı hiçbir ağırlıkla aynı kefeye koyulamazdı.

Sımsıkı sardım buz tutmuş bedenini. Kollarıma ve yüreğime yayılan ani bir güçle bir bebeği kucaklar gibi kucaklamıştım ben onu. Jungkook ölecekse benim kollarımın arasında ölecekti.

Kollarımda Jungkook, arkamda Jimin ve Yoongi'yi bırakarak uzaklaşmaya başladım oradan. Hiçbir şey düşünecek halim yoktu. Ağlıyordum sadece kollarımdaki adamın sessizliği ağlatıyordu beni. Kolumda bir sızı hissettiğimde bile duramadım orada. Düşünemedim hiçbir şeyi. Kolumu buz gibi bir metal parçasının delip geçtiğini bile hissedemedim.

"Taehyung bekle." dedi arkamdan bana bağıran Yoongi. Arkama dönüp ona bakacak vaktim bile yoktu. "Sikeyim buradan çıkamıyoruz ki." dediğini duydum. Orada sıkışıp kalmışlardı. Polisler gelecekti olay yerine. Jungkook'un kollarımda yatan cansız bedenine dokunacaklardı. Onun o güzelim boynuna iki parmağını yerleştirecekti bir adam ve başını öne eğip bana üzgün olduğunu söyleyecekti. Sonra ağlamaya başlayacaktım. Ambulans isteyeceklerdi ve geldiğinde kucağımda uyuyan sevgilimi alacaklardı benden.

opia | taekookWhere stories live. Discover now