Ufaklık

4.6K 376 1.2K
                                    

"Yani yeni bir ev arkadaşımız var öyle mi?" kafamı salladım.

"Ben sadece birkaç gün kalacağım." sinirli bakışlarımı Louis'nin üzerinde gezdirdim.

"Abi! Onu korkutuyorsun." omuz silkip ayağa kalktım.

"Yürü odanı göstereyim sana ufaklık." önden yürüyüp bavulunu aldım.

"Ben taşırım. Zaten yeterince rahatsızlık verdim."

"Evet otelde fark ettim taşıyabildiğini. Şimdi sus beni takip et." odaya doğru ilerleyip kapıyı açtım. Geri çekilip geçmesi için yer açtım. "Soldaki yatak benim ama istersen değiştirebiliriz. Odada küçük bir banyo var. Diğer banyo da koridorun başında. Eşyalarını yerleştirebilmen için önce benim dolaptaki eşyalarımı toplamam lazım. Birkaç gün bekleyebilirsin değil mi?" kafasını sallayıp yatağa oturdu.

"Teşekkür ederim."

"Teşekkür etme. Bu evde bu kadar kibar insana rastlamadım. Eğer böyle davranırsan içeridekiler tepene çıkarlar. Bir de şu utangaç tavırlarını bir kenara bırak. Şimdi ben uyuyorum. Sende gürültü yapmadan istediğini yapabilirsin."

"Tamam iyi geceler." tişörtümle pantolonumu çıkarıp yatağa girdim. Gözlerimi kapattığımda odadaki tek nefes sesi benimdi. Tek gözümü açıp gidip gitmediğine baktım.

"Hey gürültü yapma dedim nefes alma demedim. Nefes alabilirsin korkma bunun için öldürmem seni."

"T-tamam." gözlerimi devirip tekrar kapattım. "Bir şey sorabilir miyim?" gözlerimi açıp kafamı salladım.
"Neden hep sinirlisin?"

"Hep sinirli değilim." kaşlarım istemsizce çatılırken gözlerimi yüzünde gezdirdim.

"Beni sevmediysen ya da istemediysen gidebilirim. Kendimi sığıntı gibi hissediyorum. Hep kaşlarını çatıp sert bir sesle konuşuyorsun."

"Farkında değilim. Kendini sığıntı hissetme. Artık burası senin de evin. Şimdi uyuyabilir miyim?" kafasını sallayıp bavuluna doğru yürüdü.

~~~

Çalan telefonumu gözlerim kapalı bulmaya çalışırken parmaklarıma değen yumuşak şeyle hızla yerimden doğruldum. Louis'nin parmaklarınında telefonu aradığını görünce derin bir nefes aldım. Alarmı kapatıp onu dürttüm.

"Louis?" gözlerini kırpıştırarak açtı.

"Günaydın." kafamı sallayıp duşa girdim. Odadan gelen tıkırtıları umursamadan duş aldım. Belime bir havlu bağlayıp banyodan çıktım. Louis dolabımın önünde oturmuş tişörtlerimi düzeltiyordu. Kaşlarımı çattım.

"Ne yapıyorsun sen?" yerinden sıçrayarak bana baktı.

"D-dolabını düzenliyorum."

"Kalk oradan. Eşyalarıma dokunulmasından nefret ederim. Bunu aklına not et ufaklık." hızlıca dolaptan uzaklaştı. Ellerini arkasında birleştirip kafasını eğdi. 

"Özür dilerim."

"Dileme. Karşımda böyle hareketlerde yapma. Bu evde böyle hareketler yaparsan ezilirsin. Anlıyor musun beni?" kafasını sallayarak banyoya girdi. Gözlerimi devirip üzerime bir şeyler giydim. Saçlarımın ıslaklığını havluyla gidermeye çalıştım. Banyonun kapısına vurdum.

"Louis saçlarımı kurutmam lazım. Kurutma makinesi orada. İşini çabuk bitir." yatağa oturup ayakkabılarımı giydim. Banyonun kapısı açıldığında göz ucuyla baktım. O banyodan çıktığında ben girdim. Saçlarımı kurutup odamdan çıktım. Herkesin gözleri benim üzerimdeydi.

"Ne var? Ne bakıyorsunuz?"

"Louis niye ağladı?" kaşlarımı çatıp sandalyeye oturdum.

"Nereden bilebilirim? Nerede şimdi?"

"Gitti. İşi varmış sözde." göz devirip ayağa kalktım.

"Bende çıkıyorum. Faturaları verin ödeyeyim." Bella dolabın üzerini gösterdi. Faturaları alıp evden çıktım. Arabama binip para çekmek için ATMye doğru hareket ettirdim. Arabayı durdurup indiğimde Louis'nin burada olduğunu gördüm.

"Ufaklık?" hızlıca bana baktı. "Niye evde değilsin sen?" kaşlarımı çatıp yüzünü inceledim. Gözleri ve burnu kızarmıştı.

"B-birkaç işim var." yanına yaklaşıp para çekmek için gerekli işlemleri hallettim.

"İyi, seni bırakayım sende neden ağladığını anlatırsın." gözlerini kaçırarak birkaç adım geriledi.

"Bunun seni pek ilgilendirdiğini zannetmiyorum." kaşlarımı kaldırıp alayla gülümsedim.

"Ne o yavru kedi pençelerini çıkarmaya mı karar verdin?" kaşlarını çatıp kollarını göğsünde birleştirdi.

"Ben kedi felan değilim. Daha yarım saat önce sen söyledin bunu yapmamı." gitmek için hamle yaptığında önüne geçtim. Paraları cebime koyup yüzüne bakmaya başladım. "Çekilir misin?"

"Çekilemem. Bana ne olduğunu söyle."

"Hiçbir şey olmadı." tekrar geçmeye çalıştığın kolundan tutup arabaya doğru çekiştirdim.  "Ya bıraksana. Lütfen bırakır mısın? Seninle gelmek istemiyorum bırak beni?" dinlemeden arabanın kapısını açıp onu içine ittirdim. Bana sinirli bakışlarını atarken bende şoför koltuğuna oturdum.
"Her zaman bu kadar kaba mısın?"

"Beğenemedin mi? Nereye gidiyordun? Ben bırakacağım."

"Kütüphaneye gidiyordum." kafamı sallayıp arabayı çalıştırdım.

"Şimdi gelelim asıl konumuza. Neden ağladın? Birisi bir şey mi dedi?" kollarını tekrar göğsünde bağlayıp sessiz kalmaya devam etti.  "Ufaklık?"

"Ben ufaklık değilim. Ayrıca neden ağladığım seni ilgilendirmez."

"Konuşmamız işe yaramış bakıyorum. Aferin ufaklık çabuk öğreniyorsun." Ben alayla gülümserken o dişlerinin arasından konuştu.

"Ben ufaklık değilim."

"Tamam değilsin." yola odaklanıp kütüphanenin olduğu caddeye girdim. Önünde durdum.

"Teşekkür ederim." kapı koluna elini uzattığında kolunu tuttum.

"Benim yüzümden mi ağladın?" sesli bir şekilde yutkunup bir kolundaki elime bir yüzüme baktı.

"Niye takıldın ki bu kadar? Umurunda değilim zaten öyle devam et."

"Bana sadece neden ağladığını söylesen kırk saattir uğraşmak zorunda kalmayacaktım."

"Sinir problemin var. En ufak şeye bile sinirini göstermekten çekinmiyorsun. Yaptığım hiçbir şey yokken bile bana bağırdın. Tek amacım dolabı düzenleyip eşyalarım için yer açmaktı. Zaten çok uzun süre kalmayacağım. Eşyaların olduğu gibi kalsın. Tekrar teşekkür ederim bıraktığın için." kolunu elimden kurtarıp yanımdan ayrıldı. O içeri girene kadar arkasından baktım. Ben sabah bağırdığımın farkında değildim. Onun bunun için neden ağladığını hiç anlamadım. Arabayı park ettiğim yerden çıkarıp okula doğru gitmeye başladım.

Tiny | Larry Where stories live. Discover now