9.BÖLÜM: AY IŞIĞI

87 49 131
                                    


Küçüğüm o adımı atma,

Önüne çıkan ilk nehirden su içme,

Ayağına takılan bir taş ile sendeleme... Birine tutunma ve yardım alma!

Ellerim gögüs kafesimin altında bağlamış sıkıcı bir yüz ifadesiyle karşımda ki tabloya bakıyordum.

Bir kalp olsa bile, Rüzgara ait olur muydu? Yüzümü buruşturdum ve kafamı iki yana salladım. Sevgiye ve güvene inanmayan ben neden bunu sorguladığımı düşündüm.

Bir cevap bulamadım.

Yavaş adımlarla onlara doğru ilerledim. Varlığımı görmezden gelmelerine, Milena'nın beni saklama çabalarından nefret ediyordum.

Kısacası, görmezden gelinmeyi bağışlayamazdım.

Rüzgar hâlâ Milena'nın kolunu tutuyor, dik bakışlarından da Batıkan nasipleniyordu. Bu görüntü hiç mi hiç hoşuma gitmemişti. Batıkan'a biraz da olsa alışmış, çok da olmasa benimsemiştim.

Milena'nın tek ve gerçek dostuydu.

"Hayırdır birader sen kimsin?" Batıkan, korumacı ses tonu ile sert bakışlarını en derinden hissettiriyordu. Rüzgar bakışlarını kıstı ve Milenaya yan bir bakış attı. "Senin şu arkadaş mı?" dedi Milenaya bakarak.

Milena göz devirdi ama içinde ki Hilda dürtüsü onu susturdu ve ben konuşmaya başladım. Önce kolumu kendine kenetlediği ellerinden sertçe kurtuldum. "Bana bir daha sakın dokunma!" diye tepkimi koydum.

Rüzgar'ın bakışları sinirle kısıldı ve ağırca yutkundu. Milena'nın kişiliğine geçmiştim ve Milena'nın uzak bir köşede bizi izlemekten başka çaresi yoktu.

O fırsatı elinden almıştım.

"Soruma cevap verir misin?" diye dişlerinin arasından tıslayarak nazik bir şekilde konuştu.

"Evet o arkadaşım!" dedim yine sert tepkimle.

"Milena bana bir şeyler söylemek ister misin?" diye hırsla sözleri sarf eden Batıkan'a baktım. "Tanımıyorum bu arkadaşı, boşver sende" dediğimde kaşlarını yukarıya kaldıran Rüzgar, "Demek tanımıyorsun?" dedi.

Bir hırşımla ona döndüm. "Sence tanıyor muyum?" dediğimde aniden havaya kalkan yumruk olan eli ile gözlerim panik ile açıldı. Bana vuracak olma düşüncesi beni daha da panikletti. Sımsıkı kapattığım gözlerimin ardından, hemen yanımdaki duvara hırsla yumruğun sert vuruş sesini duydum.

Kulaklarım çınladı, korkunun sesiydi bu ve belki de ritmi. Bir süre sessizlik oldu ve içimde ki kötü şâha kalktı. Yumduğum gözlerimi açtım ve Rüzgar'a baktım. Korku sadece fiziksel bir acı göreceğim içindi. Birde insanlara asla güvenmediğim ve sevmediğim için...

Bir duvarın arasında Rüzgar'ın kötü bakışları altında kısılıp kalmıştım. Sen kimsin de Hilda'ya böyle bakabiliyorsun!

"Bana bak Rüzgar efendi ilk önce bir iki santim uzaklaş!" diye sinirli sinirli fakat korkumu belli etmeden kaşlarım çatılı baktım. Kalp ritmimin normala dönmesini, dibime kadar girebilecek cesareti yok etmek istedim.

Rüzgar uzaklaşamadan omzunda bir el görüş açıma girdi. Sonra saniyeler içinde sırtı bana ters döndü ve Rüzgar duvar ile bir bütün oldu. Kaşlarım havaya kalktı. Batıkan'ın yumruğu Rüzgarı çok güzel sevmişti.

"Sen ne hakla Milenayı korkutursun!" diye bağırdı Batıkan. Şuan nerede ve ne halde olduğumuzu önemsediklerini sanmıyordum. Peki ben önemsiyor muydum? Hayır.

LİYAHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin