10.BÖLÜM: ZİNDAN-I KARANLIK

103 53 89
                                    

Yalanların olmadığı bir dünya mı? Ucu açık soruların hiç olmadığı mı? Mutsuzluk ve çıkmaz yol mu? Bunların olmadığı bir yaşam mı?

Hepsi var ve olacak Rüzgar, demek istedim. Sen benden hangi doğruları istiyorsun? Demek istedim fakat ona tek bir ucu açık yalan söylemiştim.

"Kısası kısas oldu Rüzgar" dedim onunda bana yalan söylediği gerçeğiyle.

"Ben sana yalan söylemedim sadece sakladım" diye mırıldandı. Sertçe ona baktım. "Ne fark eder?" diye sordum. Yalansız bir dünya da gözüm kör bile denilse, asıldır ki o kişi kör değildir.

Çünkü insanlar iki yüzlüydü ve güvensizlik içeriyordu...

Güvenmek demek, yarı yolda kalınmışlık, sıfırdan başlamak demektir...

Rüzgar sessiz kaldı, biliyor ki haklıyım. Bende aradığı gerçekler yoktu ki ona hiçbir şey söyleyemezdim. "Burada kalmanın başka bir açıklaması olmalı?" dedi arayış içerisinde.

“Bu seni ilgilendirmez Rüzgar, bu ısrar niye? Evet burada kalıyorum bunu inkar etmeyeceğim fakat ileri gitme lütfen!” diye sertçe ikaz ettim. Daha sonra ekledim. “Hem senin burada ne işin var, nasıl girdin içeriye?”

Derin bir nefes alarak çöktüğü yerden doğruldu ve pencerenin önünde durdu. Odayı aydınlatan Ay ışığının, ışığını bile kesmişti. Oda şimdi kasvetli bir karanlığa bürünmüştü.

“Yardımcı olmaya çalışıyorum, çalışırken de seni öğrenmek istiyorum” dedi açık sözlülüğüyle.  Düz bakışlarıyla dışarı seyrediyordu. Elleri ceplerindeydi ve sıkıntıyla nefes alıp veriyordu. “Sende bana yardımcı olmayı denesen?”

"Bize bizden başka kimse yardım edemez, uzatılan eli reddetmeyi bil!"

Belirsiz hisler, yeryüzüne çıktığında içimi kaplayan her his bulutu en çok Ailemi düşününce bertaraf oluyordu. Bunun adı neydi, bilmiyordum fakat ondan uzak kalmam gerektiğinin farkındaydım.

O, Sercan Özerin yeğeniydi. Ondan ne hayır gelirdi ki? Gelir miydi? Bilmiyordum ama bundan sonra kimseye güven duygusu besleyemezdim.

Benden soğuması, uzak kalması gerekiyordu. En önemlisi vazgeçmeliydi...

Sinirle dudaklarımı ıslattım ve dişlerimi birbirine kenetleyerek Rüzgara baktım. “Bilme beni yardım da etme, senden yardım mı istedim?” dedim son dediğini duymazdan gelerek. Çoğu şeyi görmezden gelmek, hayatı biraz daha yaşanılır kılıyordu.

Bir günlük kelebeğin ömrü gibi, ne kadar duymazdan gelirsem bir kat daha fazla yaşarım gibi geliyordu.

Tebessüm etti, “Bir çok çıkmaza girer insan, ilk şükretmeyi bilir sonra işin aleyhini… “ dedi ve bedenini bile kapsayan karanlıktan kurtuldu ve ışık gören bir tarafta bana baktı. “Şimdi benim aleyhim de sensin!”

Aramızda sessizlik oldu, karanlıkta parlayan göz bebekleri gözlerime tutundu ve birden gülümsedi. "İnan bana her şey çok güzel olacak Milena, şimdi sana küçük bir sürprizim var, gelecek misin?" diyerek küçük adımlarla önümde durdu ve sağ elini elime uzattı.

Bir eline, bir gözlerine bakarak birde zihnimde ki en derin kuyuda ki Hilda arasında gidip geliyordum.

"Gitmemelisin, o süpriz belki senin sonun!" dedi Hilda.

"Belki de geleceğim..." dedim bende.

Hava serindi, ılık bir matem kokusu vardı. Geçtiğimiz yollarda sadece sokak lambaların ışıkları yolumuzu aydınlatıyordu. Evlerin ışıkları kapalı bir kutu gibi simsiyahtı.

LİYAHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin