20.BÖLÜM: İKİ BİLETE ÖZGÜRLÜK

133 36 129
                                    

Selam,
İsim vermek istemiyorum, onlar kendilerini biliyorlar... Yanımda olan herkese Teşekkür ederim. Mor kalp :)💜

Keyifle okuyun 💜

...

Berlin...

Farklı ortam, farklı sesler ve farklı dilleri dile getiren Alman insanları... Çok ağır olmayacak bir kaç kıyafeti kapsayan valizim Rüzgarın elindeydi. Kendisi yanına birşey alma gereği duymamıştı.

Yol boyu gelirken, 'Sadece kafanı dağıtmanı ve çok düşünmemeni rica ediyorum' dediğinde ufak bir tebessümle bunun sadece günübirlik bir seyahat olduğunu söylemiştim. 'O halde günübirlik rahat ol, yarından sonra birlikte düşünebiliriz' dediğinde dik dik yüzüne bakakalsam da sessizce onu onaylamıştım.

Uçaktan inmiş, bizi havaalanın çıkışında bekleyen bir şoförün olduğunu söylemişti Rüzgar. Çıkıştan dışarıya geçtiğimiz de ılık hava yüzüme yumuşakça geçip gitti. Saçlarım arkaya doğru savrulurken kaküllerim birbirine girmişti. Rüzgar ile ileriye adımladığımız da tebessüm ederek anlık bakışlarını bana çevirdi. "Üşüyor musun? Hasta olmanı istemiyorum, ufaktan esiyor" dediğinde kaşlarımı havaya kaldırdım. "Hayır, üşümüyorum" dedim ifadesizce. Rüzgar anlık bakışlarını bana çevirip önüne döndü.

Berlin, şehrin gürültüsü İstanbul gürültüsü gibi değildi. Herşey sırasıyla ve bir düzen içinde yürüyordu. Çok trafik yoktu ve gerek ay ışığı, gerek sokak ışıkları ahenk içinde uyum sağlıyordu. "Vielen dank, Jeck." *Teşekkür ederim, Jeck. Rüzgar yabancı dil konuştuğu için ne dediğini anlamamıştım ama Almanca olduğunu fark etmiştim. "Spielt keine rolle" *Rica ederim.

Rüzgar bir cümle kurmasına rağmen aksanının güzel olduğunu anlamıştım. O kadar akıcı konuşuyordu ki, bende Almanca konuşmak istemiştim. "Başka işimiz yokmuş gibi Berline kadar sürükledin beni!" Sitem eden Hildayı görmezlikten gelerek başımı ovdum. 'Düşünmek yok, düşünmek yok' diyerek içimden tekrar ettim. Bu, Rüzgarın bana seslenmesi ile son bulurken bakışlarımı ona çevirdim. "Orada kalacaksan söyle de bileyim?" Dedi alayla. Kaşlarımı çatarak önce anahtarı teslim edip şimdi giden şoföre ardından Rüzgâra çevirdim bakışlarımı. Hiç bir şey demeden arabanın ön koltuğuna kuruldum. Rüzgar valizi bagaja bıraktıktan sonra koltuğuna oturup arabayı çalıştırdı. "Hazır mısın Küçüğüm?" Dedi tebessümle. Gülünce hafifçe kısılan yüzü dikkatimi çekiyordu ve benim de gülümsememe neden oluyordu.

Hafif bir tebessümle "Neye?" karşılığına "Özgürlüğü keşfetmeye" diyerek en güzel gülümsemesi ile kalbimin hızlandığını hissetmiştim.

Araba yolu su gibi içerken, aramızdaki sessizlik bakiydi. Etrafımı izledigim süre boyunca, Mimari yapısı, birbiri ile uyumlu renkli restaurant, kimisi tarihi kimisi asillik gösterişli kafeleri sırasıyla yan yana oluşundan gözlerimi alamamıştım.

Araba sol tarafa konuk alırken, sırasıyla ve mimariyle aynı yapıtlı evlerin olduğu sokağa giriş yapmıştık. "İşte geldik" diyerek arabanın hızını azaltarak garaj gibi bir konuma ustaca park ederek motoru susturdu. Bakışlarımı sessizce ona çevirerek, "Neredeyiz?" Dediğimde göz bebeklerinde kararsızlık gelip geçmişti.
"Berlinin Mitte ilçelerindeyiz." Dediğinde belli belirsiz onayladım. Bu ülke hakkında hiçbir fikrim ve düşüncem yoktu fakat öğrenmeden gitmeyeceğimi biliyordum.

"Merkeze yakın mıyız?" Berlini içten içe merak ettiğimi fark etmiştim. "Oldukça çok, merkeze bağlantılı olduğu için oldukça işlek bir semt burası" diyerek olduğu kısımdaki kapısını açarak dışarı çıktı. "İn bakalım" dediğinde bu komutu bekliyormuşum gibi bende dışarı çıktım.

LİYAHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin