15.BÖLÜM: SAFDERUN

82 46 62
                                    


Hayatım yeşillikten ibaret olduğu zamanlarda, sırtımı güvenle yaslayacağım bir sırt vardı. Mutluluktan gün geçtikçe büyüyen gölgemin üzerine, sarı tutamlar eklenmiş ve gittikçe sonbaharın karanlığına teslim olmuştum.

İşte, tam da böyleydim. İyi iken kötü bir yaşamın göbeğindeydim.

“Ben çektiğim acılara doydum, sıra onlarda değil mi?” diye acıyla fısıldayışımın üzerine gök kararmış ve bu sıcak havada, ağlıyordu. Yağmur… Benim ağlayamadığım zamanlarda onlar ağlıyordu ve izlemek ise hoşuma gidiyordu…

Büşra abla o sırada benden uzaklaşmış ve acıyla yutkunuşunun ardından başıyla beni sadece onaylanmıştı. Kederli bir akşam ortasında, yalnızlığı iliklerime kadar hissetmek istiyordu ruhum. Bedenim alışıktı ve neden ben yalnız hissediyorum?

Zamanda yolculuk yapan bedenim, yatağına uzanmış ve Büşra ablanın kontrolünden geçiyordum. Bir torba serumu taktıktan sonra akış hızını ayarladı, çantadan iğne dozu çıkardı ve şırınganın içine çekti, iğnenin ucundan bir kaç damla firar eden damlalar, bir iki saniye sonra damarlarıma enjekte edilmişti.

“Görüyor musun Bülent, kızımız ne kadar büyümüş.” diyen naif ses odanın içinde hayali ses ile yankılandı. Gözlerimi peş peşe kırparak hayal olmaması için gözlerimi kapatarak bende onlarla konuşmayı denedim.

“Görüyorum, senin gibi güçlü olduğunu da biliyorum” diyen babamın sesi ile kapalı göz bebeklerim doldu. Biraz sonra bir nehir şiddetlenecek ve taşacaktı.  

“Beni affet Bülent, sana karşı hep suçluyum” diyen annemin sesini gerçekten kulaklarımdan duyuyordum. “Anne, neden öyle diyorsun?” diye fısıltıyla onunla konuştum.

“Lina, benim gözüm yalnızca seninle huzurla kapanabilirdi ve oldu.” dedi babam hep söylediği kelimeleri bu kez hayalimde duyuyordum. “Hayır olmadı, benim yüzümden sende kızımızı bırakmak zorunda kaldın, o şimdi yapayalnız!”

Anne, ben… ben hiç yalnız olmadım ki, siz vardınız. Anne siz hiç yok muydunuz? Korkumun ilacı, hastalığımın şifası senin sıcak kolların değil miydi? Ben onları hep hissediyorum, sen gitsen bile. Neden şimdi böyle diyorsun ki!

“Hayır, o bizi hissediyor.” dedi babacığım. Uzun süre yalnızlığıma ve özlemle doldu gözlerim, kapalıydı göz bebeklerim ama altından nehirler taşıyordu.

Bu konu hakkında birşey demedim, diyemedim. Yalnızdım ama hissetmiyordum. Annem ise kendini suçluyordu, babamı da beraberinde götürdüğü için…

“Anne, ben katil olursam bana kızar mısın? Ya da babacığım sen çok kızar mısın?”

Çünkü bizi ayıran kaderin bir oyunu ya da cilvesi değildi, o kişi Sercan’ın ta kendisiydi!

“Değmeyecek kızım, inan bana kırk işkence de etsen değmeyecek. Çünkü o irdelenmeyi bile haketmiyor, sen temiz kal. Bir gün, sende geleceksin zaten yanımıza, her şeyin bir vakti var. Kum saati akıyor, sabrını koru kızım” dediğinde babam ve annem beni sevdiğini söylediklerinde onlara karşılık veremedim. Bir rüyadan uyanır gibi yattığım yerden sıçradım ve doğruldum.

“Anne” dedikten sonra boştaki sol elimi gerginlikten gerilen saç diplerime daldırdım ve karıştırdım. “Baba” dedim ve sağıma soluma baktım fakat, odanın içi karanlıktı. Camdan ay ışığı içeri yansıyordu. Yutkunarak sağ elimdeki takılı seruma baktım ve torbada az bir miktar kaldığını görünce geri uzandım.

Oysaki çok gerçektiniz…

Dışarıdayım ve özgürce dolaşmayı özlemiştim. Güneşinin ilk ışıklarında, rahminde can bulduğum annemin yanına gelmiştim. En ufak korkuda yanına sığındığım babamın baş ucuna gelmiştim.

LİYAHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin