14.BÖLÜM: KAYIP

84 46 56
                                    


Seyahat halindeyken size bölüm fırlatıyorum, tutun ❤

...

Etrafa bakış açım çok cansızdı. Üzerimde beyaz bir elbise vardı, belki de gri renkteydi… Bilmiyordum. Kollarıma, boynuma ve gövdemde kan izleri vardı.

Ellerim koyu kırmızıydı.

Beş parmağımın beşi de açık, sanki birinin eceli olmaya hazırdım. Evet, hazırdım. Bir yuvanın yıkılışına sebep olanın…

Ve ben uzun süre sonra ilk kez; Ağlıyordum.

Bir mürekkebin italik yazısı gibi ölüme koşuyordum. Kalın yazı tipi ile ise, ölüm emri veriyordum. Sade seçimim değildi, düzgün giden bir yaşamım olmadığı için.
Zaman akışı devam ediyordu, kavuşan kavuşuyor, veda edenler etmek zorunda kalıyordu.

Sercan Özer bir gün, herkese veda edecekti.

Kızına…

Yeğenine, anneme ve babama…

Ama bana değil, onun ile hesabım hiç bitmeyecekmiş gibi hissediyordum.

Bahçeyi dolduran ruhsuz fakat hareket eden bedenleri süzdüm. Batıkan ile Rüzgarın yaptıkları konuşmadan sonra kendimi bitkin fakat yırtıcı bir baykuş gibi hissediyordum.

Batıkan sağımdaydı, solumda ise Rüzgar.

Solumda…

Bu imkansız mıydı?

“İmkansız” diye haykırdı Hilda. “Milena sen hiç bir zaman gülmeyeceksin” diye devam etti.

Geleceğim o kadar mı karanlıktı? O kadar mı…

Umursamadım, duymadım bile. Hildayı ben ne zaman umursamıştım ki şimdi umursayacaktım?

Çok ama çok zor güçlükler içinde hastaneye gelmiştik. Yol boyu ikisinin sözlü tartışmalarına maruz kalmıştım. Beynimde ki ses, ikisi ile birleşince, yalnız olmadığımı hayat yüzüme vuruyordu.

“Veda etsen iyi olacak” demişti sert sesiyle Batıkan, tekneden indikten sonra. “Vedaları sevmem” diye karşılık almıştı.

Bende vedaları sevmezdim. Onlar bana veda etmemişlerdi, ruhlarını anında habersizce teslim etmişlerdi. Belki de o yüzden vedaları sevmiyordum.

Katlanılmıyordu, acı oluyordu.

“Kalpler birer oyuncak değil” demek istedim hayata karşı. "İstediğin zaman kırıp onaramazsın” diye devam ederek son sözümü söylemek istedim. “Biz vedalardan geçen yolları sevmeyiz”

Gözümde bir perde vardı. Attığım adımdan bir haberdim. Üstüm başım sırılsıklamdı, umursamayacak halde öfke doluydum. Beni öldürmek istemişti! Dudaklarımın arasından öfkeli bir inilti döküldü. Habersizce.

“İyi misin?” diyen iki ses ve iki tarafımdan koluma dokunan iki kol’un sahipleri. Kollarımı öfkeyle ve hissetmediğim ama beni bir an bırakmayan acı ile kollarımı her ikisinden kurtardım.

“Beni bir salın” diye yakarış koptu dudaklarımdan.

Bir süre sustular fakat ikisi de sağımda ve solumda varlığını koruyorlardı. Yaşadığım dakikalar geride kalmıştı, umursamıyordum. Gözüme öfke ve hırs gelmişti.

Şimdi, bu andaydık.

Geçmiş, geçmişte kalmıştı.

Gözüm, Ece’nin kaldığı odanın penceresine takıldı. Gözlerimi anlık yumdum ve derin bir nefes alarak açtım.

LİYAHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin