Bölüm 8: Mucize

889 102 33
                                    

Dedemin durumu daha iyi dostlarım. İlk gün hastanede epey bir yorulduk. Bir sürü tetkik... ultrasonu, röntgeni, tomografisi, kan ve idrar tetkikleri... Üstelik her istenen tetkik için önce doktora sonra sekretere sonra hemşirelere gidiyorsunuz. Acil o kadar yoğun ki tükeniyorsun. Ve maalesef acil hasta yoğunluğunda yetersiz kalıyor. Apandisit şüphesi ile gelen bir hastaya bile yeterli ve acil bakım sunulamıyor. Çünkü hasta çok, çünkü yer yok. Bu yüzden durumunuz çok acil ve kritik olmadıkça randevu alıp doktora gidin dostlarım. Çünkü sedyeyle monitöre bağlanmış bir şekilde acilden giren siz, anneniz, babanız, bir akrabanız veya yakınınız olabilir. Neyse o günün ardından yatışı yapıldı. İşk gece çok zordu ertesi gün öğlene doğru daha iyiydi ve zaman geçtikçe daha iyi oldu. Kendim de hemşirelik mezunu olduğum için yeterli bakımı alabildi. Ve bu sayede anladım ki gerçekten de her hastaya bir hemşire şart. Özellikle kritik servislerde. Sağlıkçı konuşmasını bir kenara bırakıyorum ve sizlere de desteğiniz için teşekkür ediyorum. Sağlıklı günler dostlarım. Çünkü bu hyatta sağlıktan önemli çok az şey var!

Ve gelelim kitabımıza.... Meraklılarına Barzan Mirza Çelik'in bir fotoğrafı:))) Kara kaş kara göz. Uzun boylu, fazlaca yapılı ,sert, üst düzey bir Türk operasyon subayı... Özenle seçtim bilesiniz :))) Çok da severim bu adamı. Eminim daha pek yazıma ilham olacaktır.  

Barzan Mirza için hayat vatanı için gittiği bir görevi ile diğer görevi arasındaki zamandan ibaretti. Yaşamak ise... Uzun süredir yaşadığı tek yer kurşunların vızır vızır uçtuğu ölüme bir nefes ötedeki anlardan ibaretti. Kıl payıydı her şey... Yaşamak da yaşamdan daha yüksek bir merciye yükselmek de... Ailesinde asker olan bir erkek anne karnına düştüğü andan beri şehitlik mertebesinin yüceliğini duyarak büyürdü. Vatan uğruna iman ile toprağın kollarına sığınacağı anın hayali bile içini heyecanla aşkla titretirdi.

Barzan Mirza da bir vatan aşığının çocuğuydu. Babası mert mi mert bir subay emeklisiydi. Annesi ise sımsıcak kucağıyla tertemiz bir Anadolu kadını... Annesinin babası kızını hep kendisi gibi malı mülkü yerinde biriyle evlendirmek istemişti. Kızıyla evlenecek adamın çeyizi olacak toprakları dükkânları için kocalık etmeyeceğine emin olduğu biriyle... Fakat annesine sevdalanan emir eli haber gönderince başta gönülsüz gönülsüz 'gelsinler bakalım' diyen Mahmut Ağa delikanlıyı karşısında görüp mertliğinin yüzüne yansımasına şahit olunca kızının da delikanlı da gönlü olduğunu anlayınca sevinçle vermişti.

Küçüklüğünde Barzan Mirza'nın babası hep 'Çatık kaşlı deden yüzüme uzun uzun bakarken ne gördü de bayram ederek biricik kızını verdi bilmem!' derdi. 

Barzan Mirza on dördündeyken babası şehitliğin ucundan dönmüştü. Boynuna mıhlanan mermi beyin sapına öyle yakındı ki kimse çıkarmaya cesaret edememişti. Gaziliğinin nişanesini kafasında taşıyan vatan aşkı ve imanla yanan yüreğinin yüzüne nur misali indiğini gördüğünü dedesi o zaman itiraf etmişti. 

Askerler ve asker eşleri çocuklarının da asker olmasından korkarlar. Barzan Mirza da anacığından babacığından gizli gizli mesleğine ilk adımları çocuklukta atmıştı. Adeta küçük bir Mustafa Kemal misali gizlilik içinde sınavları vermişti. Evde kopan kıyamet dün gibi gözünün önündeydi. Annesi ağlamış sinir krizleri geçirmişti de en sonunda biçare kabul etmişti. Hem o günden bugüne asker ocağı da Barzan Mirza'nın ikinci yuvası olmuştu. Bir kızkardeşi varken Jüpiter gibi bir cimcimesi de vardı artık. Aynı karından çıkma iki erkek kardeşi varken şimdi sürüsüne bereketti. Askeriyeye lanet yağdırdığı bir tek an olmuştu o anı da zihninin dehlizlerine hapsetmiş kalbinde mühürlemiş diline de ket vurmuştu.

İşte Yunan psikoloğun ona sorduğu son soru o dehlizleri mühürleri ve vurulmuş ketleri çatlatmaya yetmişti. Düşünceler patır patır dökülen dolu misali yağıyordu üzerine. Yüzünün karardığını ayna olmasa da beti benzi atan psikoloğunun yüzünde görebiliyordu.

VUSLAT BİR HAYALWhere stories live. Discover now