Bölüm 18: Anlamak ve Anlaşılmak...

955 82 10
                                    

Eleine geçirdiği alerjik reaksiyon nedeniyle fazladan bir gün daha hastane istirahati kazanmıştı. Neyse ki bu istirahatini güzel yapan şey, artık Tuna'nın küveyzden çıkmış olmasıydı. Aslında bebeğin annesini emerek daha hızlı iyileşeceğini düşünen doktorlar anne bakımına teslim etmiş onları iki kişilik odaya taşımıştı. Ve gerçekten Tuna bebek annesini emdiği sürede gün içinde hızla iyileşme kaydetmişti. Bir yandan anne sütü bir yandan damardan verilen antibiyotikler, onu toparlamaya başlamıştı.

"Allah razı olsun Eleine sizden. Beni en dar zamanımda ipin ucundan aldın, şimdi de can suyumu oğlumu getirdin." Eleine kızın ifadesine gülümsedi. Odadan gitmek bilmeyen Barzan Mirza'ya da defalarca teşekkür etmişti Reyhan. Evdeyken Umut ile Umut Karin'e de ettiğine emindi. Zaten Eleine ona hak veriyordu. Bir insan, evladı ile kavuşmasını sağlayanların kulu kölesi olurdu. Eleine böyle hissediyorsa Reyhan ne hissetmezdi. 

Onlar düşüne dursun, kapı çalmış Eleine boş bulunup gir demişti. Oysa Barzan Mirza da dahil Umut'u ve doktorları postalamalarının sebebi Reyhan'ın bebeği emzirecek olmasıydı.

İçeri giren Semih önce Eleine'i görmüş gülümseyerek geçmiş olsun diyecekken ardından gözüne Reyhan ilişmişti. Kız bebeğini emzirirken bir anda toparlanmaya çalışmış bebek haklı olarak kısık sesiyle naralar atmaya başlamıştı.

"Şey ben... Özür dilerim!" Semih'in fazlaca sert çarptığı kapı ile Eleine gülmek istese de az evvel esmer olmasına rağmen kül beyazına çalan yüzü şimdi domates kırmızısı olan Reyhan yüzünden sustu. Genç kızın epeyce utandığı bariz bir şekilde ortadaydı. Aynı şekilde Semih de şahit olduğu sahne yüzünden utanmış olmalıydı. Eleine'in gülmemesi gereken durumlardan biriydi; ama kendini de zor tutuyordu.

"Of Eleine! Minnettarlığım bir anda uçtu inanır mısın? Niye gir dersin ki?" Semih kolay kolay utanmazdı. Meslekte geçirdiği onca zaman çok şey görmüş bir çok şey yaşamıştı. Zamanla utancı da hayatından söküp atmıştı. Öyle ya elinde kimlerin kanı vardı kimlerin... Utanmak neydi o ağırlığın yanında? Oysa tekrar başına geleceğine inanmadığı bir olay vuku bulmuş utanmıştı. 

Hem bebeği hem de abi bildiği adamın bu ara radarında fazla göze batan psikoloğu görmek için gelmişti; ama bebeğini emziren anneyi görmeyi beklemiyordu. Şimdi içeri girmeli miydi? Yoksa çiçekleri Barzan Mirza'dan yollasa daha mı iyiydi? Bu soruya cevapmış gibi beliren komutanı iri avcunu başının tepesine yerleştirdi.

"Ne oldu asker?"

"Abi ben bir halt yedim. Aslında ben yemedim. Psikoloğun gir deyince girdim; ama annesi bebeği emziriyormuş. Boş bulunup gir dedi herhalde. Şimdi içeri girmesem daha mı iyi ne?" Barzan Mirza anlayışla omzunu tıpışladı. Semih her ne kadar sert bir asker olsa da her an gülümsemeye hazır masum yüzü gerçekti. Semih'in bir yanı hala küçük çocuk gibi masumdu.

"Biraz utanç verici bir durum; ama kızın sana minnettarlığını belli etmesine izin ver. Senin değil onun buna ihtiyacı var. Hadi aslanım!" Semih saksısını elinde eğip büktüğü mavi orkideyi serbest bıraktı. Ne çok sıkmıştı. Saksının sağlam olmasına şükretse iyiydi anlaşılan.

Barzan Mirza odaya girdiğinde Reyhan ayağa kalktı. Kalkmasa daha iyi gibiydi. Barzan Mirza hazır hastanedeyken bu kıza da bir bakım lazım, diye düşünmeden edemedi. Kız eriyip bitmişti. Ardından yüzünü yerden kaldırmayan sersem Semih odaya girip kafasını ensesine çarpınca Eleine kıkırdadı.

"Abi!" Diye ayaklanmış olan Reyhan Semih'i ve vaziyetini görünce bir de Eleine üstüne gülünce yine yanaklarının yandığını hissetti. Eli ayağına dolanmıştı haliyle.

Barzan Mirza onun bu halini görünce Eleine'e kötü kötü baktı. Zaten sabah ki facia yüzünden hala kızgındı ona.

"Çok ayıp! Çok!"

VUSLAT BİR HAYALWhere stories live. Discover now