Bölüm 16: İhtimaller, seçenekler ve riskler...

758 102 11
                                    

Ponçikler Umarım bölümü beğenirsiniz. Yorum yapmayı unutmayın:)

"Nasıl gitti aslanım?"

"Abi kadın suç dehası gibi bir şey! Kafası nasıl çalışıyor, anlattıklarımı nasıl birbirine bağlıyor çözemedim. Beraber çalıştığım polisin bulduklarını da inceleyip beyin fırtınası yapalım dedi! Çok az kaldı abi! O piçi gebertmeme çok az kaldı, hissediyorum." Cezayirli delikanlının sesindeki heyecanı, azmi, nefreti ve hırsı duyunca ürperdi. Onun için de her şey bir intikamla başlamıştı. Bir intikam uğruna gencecik yaşında karanlık işlere  bulaşmıştı. Şimdi bile hala çıkabildiği söylenemezdi.

"Bak aslan parçası öyle yapmayacaksın. Öldürünce için soğur; ama elinin canlı etini soğutuşu hiç çıkmaz aklından. Alma bu yükü sırtına!" Karşısındaki delikanlı susunca o da sustu. Sonra konuşan biri olmayınca karşılıklı kapattılar. 

҈

İki gün birbiri ardına devrildi. Tüm acılara rağmen günler gelip geçmeye güneş doğup batmaya devam ediyordu. Duran sadece acılı kalbin zamanıydı. 

Kapı uzunca çaldı. Gelen Umut'tu. Umut Karin, dostunun açtığı kapıda ona sarılan adamı görünce adeta uçarak gitti yanına. Sonrasında zıplayıp bacaklarını beline, kollarını boynuna doladı. İşte Umut Karin'de setler buraya kadar dayanırdı. 

Eşi küçük bir çocuk gibi ağlarken Umut onu yere bırakmadan götürdü. 

Eleine Umut'un valizini çekerken bir yandan odayı tarif ediyordu. Biliyorduki dostunun ağlama nöbeti uzun sürecekti ve bu süre boyunda adamı sarıp sarmalamaktan vazgeçmeyecekti.

"Umut..." İki saate yakın ağlama krizinin, nefes almak için çabalamaların ve burun çekmenin ardından eşi nihayet biraz olsun ferahlamıştı. Onun burnunu çekinmeden üzerindeki, tişörtüne sildi.

"Ben seni geride bıraktım."

"Biliyorum..."

"Öyle değil..."

"Biliyorum afetim biliyorum. Ankara'ya neden geldiğini biliyorum."

"Kızmadın mı?"

"Kızmam olur mu? Ama senin yerinde ben de olsam aynını yapardım diye düşünürken iki yüzlülük etmemem gerektiğine ikna oldum. Seni tehlikeye atmaya kıyamazdım. Hem sen bana ihtiyaç duyarken kendimi sana haram edemem. Özellikle içeride küçük bir Umut yeşerirken..." diye sözlerini tamamlayıp karsının karnını sevdi. 

Sonrasında Umut Karin anlattı da anlattı. İşini gelişini, hislerini anlattı. Tuna bebeği ve hikâyesini anlattı. Son günlerin nasıl çift taraflı bir duygu fırtınasına dönüştüğünü kelimelere döktü. 

Hem kısa sürede sevdiği bebek için hem de karnındaki bebeğinin de benzer şeyler yaşama ihtimali olduğu bir dünyaya geleceği için üzülmüştü. Gecesini gündüzüne katıp da Tuna'yı bulamazsa nasıl dağılacağını biliyordu. Anlatmak hiç bu kadar zor; ama aynı zamanda ihtiyaç hiç bu kadar fazla olmamıştı.

Umut Karin bir daha asla aynı hataya düşmeyecekti. Aklındakini ömrünü adadığı adama söyledi. Her ne kadar Cezayirli'nin adamından nasıl pis ve tehlikeli bir iş dinlemiş olsa da her şeyin netleşmesi için bunu yapmalıydı.

"Umut bu sefer seni geride bırakmak istemiyorum."

"Nereye istersen giderim güzelim!" Başka söze hacet var mıydı? Yoktu. Bir ruhun iki parçasıydı onlar zaten. Birbirlerini tanıdıkça frekansları birbirini yakalamış, aynı ritimde hayata alkış tutmaya başlamıştı. Çoğu zaman aynı şeyi düşünürler ve sadece gözleriyle anlaşırlardı. Umut bir bakardı Umut Karin anlardı.

VUSLAT BİR HAYALHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin