Bölüm 21:Fırtına Sonrası...

803 96 18
                                    

Yukarıya şöyle şahane bir adam bırakalım... Arkadaşlar Eleine ve Barzan Mirza'yı yazarken benim içim sızlıyor. Siz de hissediyor musunuz bilmiyorum. Umarım okurken keyif alırsınız. Lütfen bölüm hakkındaki düşüncelerinizi yorumla iletmeyi unutmayın. Sevgiler... Yazarınız:)

Eleine doktorun sorgulayan bakışları altında muayene oldu. Ardından hastane polisiyle muhatap olurken Barzan Mirza'yı ilaç alması için eczaneye yollamakla en doğrusunu yaptığını anlayarak bir kez daha kendini tebrik etti. Doktor Eleine'in boğazındaki parmak izlerine ve bileklerindeki morluklara baktıktan sonra polise haber etmiş olmalıydı.

Eleine polise bakarken aklına iki hikâye gelmişti. Birisi sokakta saldırıya uğradığını söylemekti. Karanlıkta yüzünü görmediği biri tarafından saldırıya uğramış; ama kurtulmuştu. Diğeriyse eh... gerçeklerdi. Yani en azından gerçeklerin bir kısmı. Tabi ilk seçeneğin 4N1K(nerede, nasıl, ne zaman, neden ve kim) sorularını da beraberinde getirdiği düşünülürse en doğrusu ikinci seçeneği tercih etmekti. Eleine de öyle yaptı...

Polislere psikolog olduğunu, kriz geçiren bir hastasına müdahale etmeye çalışırken hırpalandığını anlattı ve sözlerini psikolog-danışan gizliliği nedeniyle kişiyi açıklayamayacağını söyleyerek tamamladı. Polis bu konuda ne kadar ısrarcı olursa olsun bu ülke kocasından, anne babasından şiddet gördüğü ayan beyan ortada olduğu halde şikâyetçi olmadığından hukuki bir cezanın verilemediği bir ülkeydi. Eleine'in durumunda da polisin yapabileceği hiçbir şey yoktu. 

İfadesini imzalayıp polisi gönderdikten sonra acilin girişine oturup Barzan Mirza'yı beklemeye koyuldu. Nihayet adam geldiğinde mesai saatinin başlamasına 2 saat gibi bir süre kalmıştı. Eleine Barzan Mirza'nın kendisini gördüğünde yüzüne çöken kapkara bulutlara hüzünle baktı. O bulutların adamın yüzünde işi yoktu. Başına ne geldiyse Eleine'in sorumsuzluğundan ve tedbirsizliğinden gelmişti; fakat bunu Barzan Mirza'ya anlatamayacağının bilincinde eli kolu bağlı vaziyetteydi.

"Hava serin. Neden dışarıdasın sen?"

"Hava almak istedim. Hadi gidelim artık. Bunaldım hastane kokusundan." Eleine son sözlerinden pişman olarak ağzını sağ elinin ayasıyla kapattı; fakat geç kalmıştı. Bu geç kalınmışlığın sonucunda ise Barzan Mirza'nın yüzü hastanede olma sebebinin bizzat kendisi olduğunu düşünmesinden ötürü mümkünmüş gibi daha da bir acıya bulandı. Eleine ne söyleyeceğini bilemeyerek elini adamın dirseğine uzatıp tuttu. Başka nasıl teselli verebilirdi bilmiyordu.

"Karnım acıktı, kahvaltı hazırlar mısın bana?" Eleine kendini pek aç hissetmiyordu; fakat adamı öylece bırakmak da istemiyordu. Ayrıca Reyhan'ın karşısına bu şekilli geçmek de pek iyi bir fikir gibi gözükmüyordu. Hepsi bir yana o eve adamın yalnız girmesi de iç açıcı gelmiyordu.

"Yakınlarda bir yer var. Kahvaltısı güzel..." Eleine lafın nereye gittiğini anlayınca sözünü kesmek zorunda kaldı.

"Hayır! Saçım başım dağıldı. Yüzüm gözüm şiş... Bu halde dışarıda kahvaltı etmek falan istemiyorum. Üşeniyorsan boşver!" Eleine acımasız davrandığını, adamın vicdanına oynadığını bilse de başka türlü ikna edemeyeceğinin de farkındaydı. Nitekim Barzan Mirza üzüntülü gözlerle onu süzdükten sonra keyifsiz bir iki homurtu eşliğinde arabaya bindi. Genç kadının alıp alabileceği tek olumlu cevap şekli buydu. Eleine zafer kazanmış olsa da mutsuz olduğunun bilincinde yolcu koltuğuna yerleşti.

Yol sessizdi. Yolun sessizliğini Barzan Mirza'yı izleyerek değerlendirdi. Adamın direksiyonu sıktığı için beyazlayan parmak boğumlarını, kasılıp gevşeyen yakışıklı yüz hatlarını ve fırtınalar kopan koyu gözlerini izledi. Eleine Barzan Mirza'nın izlendiğinin farkında olduğunu biliyordu. Bir asker olarak farkında olsa da inatla yüzünü Eleine'e dönmüyor veya birkaç gün önce olsa yapacağı gibi 'Ne var kızım? Ne bakıyorsun aval aval?' diye sormuyordu.

VUSLAT BİR HAYALWhere stories live. Discover now