confident girl

5.2K 634 383
                                    

"İnanamıyorum Lisa! Tanrım, sen cidden harikasın!"

Jisoo, Taehyung ile yaşadığım o olayı ona anlattığımdan beri yerinde duramıyor, sevinçten çığlık atıp duruyordu. Biri bu halimizi görse, dünya kupasını falan kazandığımızı düşünebilirdi ama bizim başardığımız(!) tek şey, Taehyung'a laf sokmaktı.

"Gururlu bir anne gibi hissediyorum." dedi sahte gözyaşlarını dramatik bir edayla silerken. Onun bu haline gülmeden edemedim. Heyecanlı bir şekilde koltuğa kendini attığında, küçük bir çocuk gibi ellerini çırptı.

"Peki şimdi sırada ne var?" Açıkcası, Taehyung ile olan o konuşmamız beklenmedikti ve benim bir anlık gaza gelişimle güzel bir şekilde sonuçlanmıştı ama bundan sonra ne yapmalıydım, işte bunu bilmiyordum.

"Bilmiyorum," dedim dürüstlükle. Jisoo'nun dudaklarına sinsi bir gülüş yerleşirken, onun çoktan bir plan kurduğunu anlamak zor değildi. "Senin bir şeyler düşünmeyeceğini biliyordum ama şanslısın ki benim kadar zeki bir arkadaşa sahipsin."

Yine aklında nasıl hain planlar dönüyor, sadece Tanrı bilirdi.

"Ufak bir araştırma yapmış ve Taehyung'ın neredeyse her gün gittiği mekanı öğrenmiş olabilirim..." Gözlerimle irileşirken, hayranlıkla Jisoo'ya baktım.

"Senden gerçekten korkuyorum, Kim Jisoo."

Jisoo umursamazca omuz silkerken oturduğu koltuğa daha rahat yayıldı. "Aslında pek zor olmadı, Lisa. Bu pislik herif fazla popüler, onu tanımayan neredeyse yok. Öğrenebilmek için kampüste birkaç kişiye sormam yetti bile."

Evet, Kim Taehyung popülerdi. Bunu biliyordum. Bunu, herkes biliyordu.

"Ve biz bu gece oraya gidiyoruz Lisa," dedi yüzündeki gülümseme genişlerken. "Ama yalnız değil." Ah, şimdi anlıyordum. Sungjae'yi savaşımıza(!) dahil etmenin zamanı gelmişti anlaşılan.

"Tamam, itiraz etmeyeceğim ama bunun bir işe yarayacağını sanmıyorum. Taehyung'ın umrunda bile olmayacaktır."

Jisoo bana her zamanki sen iflah olmazsın bakışlarından birini gönderdi. "Bu konularda hala çok toy olduğun için bu seferlik sana kızmıyorum." Hala anlamamış bir ifadeyle ona bakıyordum.

"Bak Lisa, Taehyung'ın sana karşı bir şeyler hissetmiyor olması bu duruma sinirlenmeyeceği anlamına gelmiyor. Seni öpen oydu ama sen gidip onun yerine Sungjae'yi seçiyorsun. Demek istediğimi anlıyor musun? O aptal çocuk eminim ki bunu gururuna yediremeyecek. Hatta bahse varım, günlerce düşündüğü tek konu bu olacak."

Kararsızdım, Jisoo'nun söyledikleri kulağa mantıklı geliyordu evet ama yine de bilmiyordum işte, Taehyung çözülmesi zor bir insandı. "Peki," dedim ikilimde kalmış olsam da. "Hadi yapalım şunu."

Sanırım Jisoo'nun haklı çıkamayacağı tek bir konu bile yoktu. Taehyung, gerçekten de buradaydı. Kalabalık bir arkadaş grubuyla birlikteydi, onu mekana girdiğim ilk an fark etmiştim. Onun bizi fark etmesi daha uzun sürmüş fakat fark ettikten sonra da gözlerini bizden hiç ayırmamıştı.

Sungjae iyi biriydi, bunu kesinlikle inkar edemezdim. Ayrıca komik biriydi, sohbet ettiğimiz süre boyunca beni güldürmediği tek bir an bile olmamıştı. Ama işte, onu bir arkadaştan fazlası olarak göremiyordum. Her ne kadar bu gerçekten nefret ediyor olsam da, kalbim hala o pisliğe aitti.

Jisoo, yakın arkadaşı-bana göre flörtleştiği ama bunu sonuna kadar inkar ediyordu- Namjoon'u da davet etmişti. Sungjae ve beni yalnız bırakacağı zamanlarda tek başına kalmaktan sıkılacağı için Namjoon'u çağırdığını iddia etse de, asıl amacının onunla vakit geçirmek olduğunu biliyordum. Bana bilmişlik taslıyordu ama konu kendisine geldiğinde tam bir aptala dönüşüyordu.

apartment fourWhere stories live. Discover now