the end

5.6K 575 122
                                    

İmkansız.

Kim Taehyung için düşündüğüm tek şey buydu. Olmazdı, beni sevmesini bırakın, beni tanıyacağını dahi düşünmezdim bir süre öncesine kadar. Ama, olmuştu. O önce beni tanışmıştı, pek hoş başlamamıştı muhabbetimiz fakat olsun, yine de bir şekilde tanımıştı beni. Kalbimi kırmıştı, birçok kez onu bırakacağıma dair yeminler etmiştim. Ona kızmıştım, bana kızmıştı. Aramızda komik ve çocuksu bir rekabet dahi başlatmıştı. Onu kıskandırmaya ve öfkelendirmeye çalışmıştım, bir nevi başarmıştım da. Tartışmıştık, birbirimize iğneleyici laflar söylemiş, birbirimizden nefret etmiştik kısa bir anlığına. Öpüşmüştük, nefesimiz kesilene dek birbirimizin tadına bakmıştık. Sevgi, tutku, arzu ve biraz da nefret bulundurmuştu öpüşmelerimiz. Güzeldi, onun dudakları kalbimde çiçekler yeşertecek kadar güzeldi. Daha sonra güvenimi kırmıştı, ağlamıştım onun için saatlerce ama söz vermiştim kendime, onu unutacaktım. Olmamıştı, bırakın onu unutmaya, daha da çok sevmiştim. Nasıl yapmıştı bilmiyorum ama başarmıştı bir şekilde, her geçen dakika beni kendine daha çok aşık etmişti.

Pişman olmuştu, bana yaşattıkları için üzgündü ve onu affetmemi istemişti. Güvenmemiştim, yaşananlardan sonra imkanı da yoktu bunun. En azından ben öyle olduğunu düşünmüştüm. İtiraf etmişti, herkesin için beni sevdiğini söylemişti. Söylediklerine güvenmek, beni gerçekten sevdiğine inanmak için her şeyimi feda edebilirdim. İkilemde kalmış, korkmuştum ama bir yandan da ona çekilmeye devam etmiştim. Sarhoş olup ağlamıştı, benim için ağlamıştı ve yalvarmıştı. Onun yanında olmam için yalvarmıştı ve ben daha fazla ona karşı koyamamıştım. Kendimi bir an da onun kolları arasında, onun yatağında yine ona sımsıkı sarılırken bulmuştum. Saçlarıma, yüzümün her bir noktasına kondurduğu öpücüklerle mest olmuş, kendimi ona teslim etmiştim.

Ve o, beni sevmişti. Bana olan bakışlarından, dokunuşlarından sevgisini en derinlerime kadar hissettirmişti. O artık imkansız değildi, gerçek olamayacak kadar güzel bir rüya gibi geliyordu kulağa ama değildi, her şey gerçekti ve o artık benimleydi. Kalbide, bedenide bana aitti, tıpkı benim de her hücremin ona ait olduğu gibi.

Pudra pembesi çarşaflarla örtülü tek kişilik yatağımda, -oldukça yakın bir pozisyonda- uzanıyorduk. Saat neredeyse gece üçtü ama ikimizinde pek uyumaya niyeti yok gibi gözüküyordu. Sohbet etmek, daha cazip geliyordu bize. Çocukluk anılarımızdan, liseye kadar en saçma hikayelerimizi bile birbirimize anlatmış, dakikalarca gülmüş ama asla sıkılmamıştık. Gri olan saçlarını dün gece simsiyah bir renge boyatmıştı ve artık -tabi bu mümkünse- daha da çekici bir hale bürünmüştü. Yüzü uykusuzluktan olduğunu tahmin ettiğim bir şekilde soluktu ama gözleri buna tezat olacak şekilde adeta parıldıyordu. Dudaklarındaki gülümseme ise asla yok olmuyordu, tıpkı benim de dudaklarımda asılı kalan gülümseme gibi.

"Evine ilk geldiğimde olanları hatırlıyor musun?" demişti yavaşça baş parmağımla başımın yanına yerleştirdiğim elimi okşarken. Elbette hatırlıyordum, ona dair en ufak bir ayrıntıyı dahi unutmam mümkün değildi. Başımı sallayarak hatırladığımı belirttiğimde dudaklarındaki gülümseme genişledi.

"Umarım hala aynı sütyeni giymiyorsundur," arsızca sözleri anında yüzümün kızarmasına sebep oldu. "Çünkü seni hemen burada terk edebilirim." Dalga geçtiğini biliyordum ama birazcık oynamaktan zarar gelmezdi. Kaşlarımı sahte bir öfkeyle çattığımda gülmemek için dudaklarımı dişledim.

"Tanrı aşkına Taehyung, sadece düz siyah bir sütyendi. Ne bekliyordun? Dantelli bir şeyler giymemi falan mı? O sütyenlerin ne kadar pahalı olduğundan haberin yok tabi."

Gözleri tepkim karşısında hafifçe irileşirken aynı şekilde dudakları da aralandı. Şaşkın bir Kim Taehyung, dünya üzerindeki en sevimli varlıktı. "Her neyse," dedi omuz silkerken. "Zaten seni onlar olmadan görmeyi tercih ederim."

apartment fourWhere stories live. Discover now