iki

863 96 51
                                    

"İçelim o zaman." Mark asla bu teklifi reddetmeyeceğini cevap veren ilk kişi olarak göstermişti.

"İtalya'dan getirdiğim şaraplar buzdolabında, Mark gelirken zaten bira getirmiş. Boş ev duyunca çıldırıyor, biliyorsunuz." Herkes bunun üstüne kahkaha atmıştı. Jaemin'in o meleksi gülüşüne odaklanmıştım. Olaydan alakasız sırıtıyordum. Sadece ona bakarak...

"Eee, hepimiz kalıyoruz di mi bugün?" Herkesin gülmesinin ardından ortaya bu soruyu atmıştım.

Bir iki dakikalığına herkesin birbirine bakması sonucunda cevabımı almıştım.

"Yani herkes kalıyor." Bütün grup başını salladı. Yuvarlağı ilk bozan oldum ve ayaktayken diğerlerine kalkın işareti yaptım ellerimle. Kaşlarını çatmışlardı, eksiksiz hepsi.

"Ee, içeceksek düzgün yemek yememiz lazım ki kusmayalım." Cümlemin bitmesiyle Jaemin kahkaha atmıştı. Nedenini bilmediğim için kaşlarımı kaldırıp ona baktım.

"Sen her türlü kusuyorsun zaten Renjun" Gözlerimi devirdim. Komik değildi.

Diğerleri beni onaylarcasına kalktı. Birkaç gündür evin boş olması sebebiyle dağınık mutfağa gitmiştik. Jaemin hızlı adımlar atarak direkt arkama gelmişti. Ne zaman sevgilisi yanımızda olmasa varlığımı hatırlıyor gibiydi. Bundan bir bakıma yakınıyor bir bakıma da haklı olduğunu düşünüyordum. Sevgilisi varken bana bu kadar ilgi göstermesi imkansızdı. Bu benim için de iyiydi çünkü ne zaman bana yaklaşsa davranışlarım değişiyor, kendimden geçiyordum. Sevgilisinin ona olan duygularımı fark etmesi olağandı.

Çok fazla yemek yapamadığımdan sadece toplama işinde rol almıştım. Yemek yapılma anında ise fikri öneren kişi olmama rağmen salona geçmiştim. Jaemin de beni takip etmişti.

"Uzun zamandır birinin evi boş olmuyordu. Güzel oldu toplanmamız." Dudağımı kıvırdım. Evet, çok güzel. Senin yanında olmak, senle uzanmak, seni yanımda hissetmek.... Bunlar tartışmasız harika şeylerdi.

"Evet, öyle." Büyük koltuğa uzanmış televizyon kanallarını geçiyorduk. Arada o bana bakıyordu sonra hiçbir şey demeden gözlerini kaçırıyordu. Neden böyle olduğunu asla anlamıyordum. Tek olduğumuzda beni izliyordu tıpkı benim ona sürekli yaptığım gibi. Ama benimkinden farklıydı, sonuçta o beni benim onu sevdiğim gibi sevmiyordu. Yine de arkadaşlar birbirine niye böyle derin baksınlar ki?

Bir süre böyle kaldıktan sonra Jungwoo Hyung yanımıza geldi.

"Yemek yapmayı sevmiyorum." Her zamanki tatlı sesiyle konuştuğunda gülümsedim. Onun daha büyük olmasına rağmen sürekli ben büyük olan tarafmışım gibi hissediyordum. O çok tatlı biriydi. Olması gerekenden tatlıydı.

"Hyung, sen ne yapmaktan hoşlanırsın ki?" Ciddi bir iğneleme değildi bu. Bu sadece onla uğraşmayı sevmemden dolayı sorulmuş bir soruydu. Uzandığım koltuktan doğruldum ve büyük olana odaklandım. Gözlerimi kısarak baktım ona.

"Senle olmaktan." Şaşırtıcı olmayan bir cevap. Flört etmekten aşırı zevk alan bir arkadaşa sahip olmak çok zordu. Gülümsüyordum ve sadece Jungwoo'ya odaklanmıştım. Oturduğum yerden kalkıp yanına gittim. Çok sıkı bir şekilde sarıldım ona. O kadar sıkı sarılmıştım ki küçük koltuğa uzanmış duruma gelmiştik.

"Senle olmaya hep hazırım." Üstümde doğrulan hyung'um öpücük attı.

Pozisyonumuzu değiştirmeden izlendiğimi hissettiğim tarafa döndüm. Bizi izliyordu. Tek kelimeyle kıskanç gözüküyordu. Belki de beni bu halleri en çok kahrediyordu. Biriyle olduğumda direkt bu tavırı takınıyordu. Yanlış anlayan ben olmalıydım. Beni niye kıskansın ki?

flex your way out [ renmin ]Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin